28 Aralık 2007 Cuma

ASIL EŞEK KİM?

Poliklinik önünde durmuş öylece bağrışıyorlardı.
Doktor:- Eşek senin babandır.
Hasta: -Asıl eşek senin babandır.
Doktor:- Terbiyesiz.
Hasta: -Asıl terbiyesiz sensin.
Doktor:-Ya defolup gitsene buradan.
Hasta: -Asıl sen defol.
Karşılıklı hakaretler ve hastanın asıllı cevapları. Koridorda yüze yakın insan bir sinema izler gibi izliyordu yaşananları. Hastanın her sesini yükselterek bağrışı kimi hastalarda gülümsemeye yol açıyor diğer yandan bu durum koridordaki diğer doktor ve sağlık personellerinde hafiften bir gol yemiş hissiyatı uyandırıyordu. Gol yemenin hıncıyla doktor arkadaşlarına nerde kontra atak der gibi bakıyorlardı diğer doktor ve sağlık çalışanları.
Doktor gecikmiyor ve daha bir celalleniyor bağırıp hastayı bertaraf etme telaşı ile araya polisli ve devlet memuruna hakaretli cümleleri sıkıştırmayı da ihmal etmiyordu. Az önce gülümseyen hastalara da avantajlı durumda olduğunu hatırlatıyordu bir bakıma. Hastalarda geri adım anlamında önüne bakmalar görüldüğünde maç bitmişti.
Sağlık çalışanlarında beklenen kontratağı görmenin tebessümü hastalarda deplasmanda olmanın hüznü vardı umutlar bir daha ki rövanştaydı.
Bir süre sonra doktor odasına girmiş hastada söylenerek oradan uzaklaşmaktaydı. Hastalarda bu doktor hep böyle sorun çıkarıyor iyi oldu havası, sağlık çalışanlarında da sorun çıkaranın hasta olduğu fikri hakimdi.
Sağlık çalışanlarının ve hastaların farklı açılardan bakarak haklı oldukları iddiasına bir diyeceğim yok. Zaten olayla ilgili ek bilgi edinme gereksinimi de duymadım.
Sizce kim haklıdır doktor mu, hastamı diye de sormayacağım.
Sorun bu değil ki. Sorun insanların bu derece gerginleşerek yüz yüze gelmeleri değimli?
Yaşananlarda bir cinnet hali var dersem herhalde abartmış olmam.
Ne yani bu gün doktor olan yarın hasta olmayacak mı? Yada doktora o şekilde bağıran hastanın çocuğu doktorun yerinde olsaydı ne düşünürdü?
Peki, şuan mecliste kabul edilen 2008 bütçesinden iki tarafa da ayrılan payın aynı olduğunu bilselerdi aynı şekilde bağırırlar mıydı?
Bütçeden sağlığa ayrılan payın sadece % 6 olduğunu, ama faizler ve dış borç ödemelerine bütçenin % 39 unun ayrıldığını duysalardı yinede bu derece öfke duyarlar mıydı bir birlerine?
Sağlığa ayrılan % 6 içinde doktorun maaşı, bebeğin aşısı, yeni açılacak sağlık kurumlarının yatırım giderlerinin yanında özel sağlık kuruluşlarına verilen teşviklerinde olduğunu bilselerdi acaba bir şey değişir miydi?
Asıl önceliklerinin birbirlerine “asıl senin….” demek yerine birada olmak olduğuna karar verselerdi.
Hasta:-Doktor evladım neden böyle niye biz hak ettiğimiz sağlık hizmetini
alamıyoruz?
Doktor:- Bak amca/teyze bütçeden sağlığa ayrılan pay yetersiz bu yüzden ben yeterli maaş alamıyorum, yeterli personel alınmadığı için çok çalışmak zorunda kalıyorum. Sende burada sıra bekliyorsun.
Hasta: -Doktor evladım bu bütçeden sağlığa daha fazla pay ayırsınlar o zaman.
Doktor:-Bu biraz zor çünkü bütçeden sağlığa fazla pay ayrılırsa faizler ve dış borç ödemelerine ayrılan kısımda azalma oluyor bu durumda IMF’nin hoşuna gitmiyor. Hükümette IMF’nin hoşuna gitmeyenden hoşlanmıyor.
Hasta:- O zaman hükümetin bizim hoşumuza giden bir bütçe yapmasını nasıl sağlarız onu düşünelim.
Doktor:-Bunun için senin bana benimde sana küfretmememiz lazım. Oturup konuşmamız lazım. Bir arada olmamız lazım. Senin anlayacağın zor iş en iyisi sen defol git buradan zaten işim başımdan aşkın.
Hasta:- Asıl sen defol.
Sağlıcakla…

8 Aralık 2007 Cumartesi

GOLASTRAN TUTACAK

GOLASTRAN TUTACAK

Elindeki küçük kağıtla oldukça mahcup, ne yapacağını bilemez bir halde kafasını kapıdan uzattığında, duruşundan, vücudunun kendisine direndiğini ve içeri girmek istemediğini zannederdiniz.
-Buyur amca. Denmesiyle geçicide olsa kendine güven duymuş ve içeri girebilmişti.
Elinde tuttuğu kağıdı işaret ederek uzattı.Kenarlarından özensizce koparıldığı belli olan buruşuk çizgili kağıt terden ıslanmış, yazısı çok zor okunur haldeydi. Zorlada olsa okundu. “Golastran tutacak.” Yazının zorda olsa okunması yüzünde derin bir rahatlama sağlamıştı ihtiyar adamın. Ne istediğinin anlaşılacağı ile ilgili bir rahatlamaydı bu.
Ancak sağlık görevlilerinin hiç biri yazının ne anlama geldiğini anlamamışlardı ve kendisi de ne istediğini anlatacak kadar Türkçe bilmiyordu.
Kağıt bir iki kişi tarafından okunduktan sonra, “Sen yanında Türkçe bilen biri ile gel dendi Türkçe.”
Anlayıp anlamadığını anlayacak vakit yoktu ve sırada bekleyen hastalarda homurdanınca sırtı sıvazlandı ve gitmesi gerektiği işaretle anlatıldı.
Yaşlı adamın gidişi ile az önce yaşanan anlaşmazlık, günlük hasta yoğunluğu ve yapılacak işlerin telaşı ile unutuluverdi.
Öğleden sonra hastaların dolaysıyla da işlerin azalması ile biraz oturmaya fırsat bulan sağlık görevlileri masanın üzerinde yaşlı adamdan kalma buruşuk kağıt parçasını gördüler. İçlerinden biri kağıdı diğerlerine göstererek ne yazdığını çözüp çözemediklerini sordu. Kendisi çözmüştü çünkü. Golastran, kolesterol, tutacak da, bakılacak anlamına geliyordu. “Kolesterol bakılacak.” Demek istemişti yaşlı adam.
********************************************************************************************
Orta yaşlı kadın elinde sağlık karnesi ile poliklinik önünde bir süre beklemiş ve numaratörde kendi numarasını görünce içeri girmişti.
Doktor, -Buyurun ne vardı?
-İlaç yazdıracaktım.
Doktorun bu aralar duymayı isteyeceği en son cümle buydu herhalde. Hiç hoşlanmıyordu bu tür isteklerden, şimdi akşamın bu saatinde üstelik birde hasta halde tuttuğu bu nöbette anlatmak zor gelmişti. Böyle bir şey istemeye hakkı olmadığını, tıp fakültesini onun ilaçlarını yazmak için bitirmediğini. Asıl işinin onu muayene ettikten sonra gerekli ilaçları, hangisini uygun görürse, kendisinin yazması gerektiğini.
Ama hem hasta halde nöbet tutmanın hem de bu durumu anlatmanın güçlüğü aklına gelince vazgeçti.
-Ne ilacı yazdıracan?
-Grip ilacı. İşte bu.
Gösterdiği ilaç ağır bir antibiyotikti ve gripte kullanılmazdı. Kaldı ki hastanın grip olup olmadığı da belli değildi. İyice canı sıkılmıştı.
-Bu ilaç grip ilacı değil. dedi.
-Bana bu ilacı dediler.
Kim dedi niye dediyse bu ilaç doğru değildi ve hasta ile anlaşmak gittikçe güçleşiyordu. Son bir çırpınışla.
-İstersen seni muayene edeyim.
-Muayene olmaya hakkım var mı?
-Ne demek tabi ki.
-Ne bilim ben muayene etmiyorsunuz diye düşündüm. Hangi ilacı yazdıracağımı da bilemeyince komşuya sordum. Bu ilacıda komşu söyledi.
Bu konuşmadan sonra doktor hastaya muayene etmeye hakkı olduğunu anlattı ve hasta o gün nöbete kaynanası dahil olmak üzere dört akrabasını muayene ettirmek için getirdi. Onlara şunu söylüyordu “Sağlık ocağındaki doktor hanım muayene ediyor.”
Doktor o nöbetten sonra on yılın üzerindeki hekimlik tecrübesine bir yenisini ekledi.
“Hastalar muayene olma haklarının olduğunu bilmiyor olabilirler.
Sağlıcakla…

HASTA MI, İNSAN MI?

HASTA MI, İNSAN MI?

Genellikle şöyle der doktor. “Size birkaç test yapmamız lazım. Kan, idrar, röntgen vs.” Tam o ara “Neyim var doktor?” sorusuna şu cevabı alırsınız. “Test sonuçların çıksın konuşuruz.”

Geçenlerde bir tıp dergisinde bir tıp doktoru şöyle yazmış. “Artık herkese aksi ispatlanıncaya kadar hasta muamelesi yapılıyor.”

Yazıyı okurken acaba haksız bir itham mı diye düşündüm. Hiçte haksız değil. Gerçektende son yıllarda insanlara “hasta” muamelesi yapılıyor. Öyle ki onca tetkikten sonra hastalığı çıkmayan kendini eksik hissediyor.

Hastanelere başvuran sayısı ile tetkik sayısı arasında oransal artış istatistiksel olarak ne durumda bilmiyorum ama şundan eminim son yıllarda bu oran çok fazla artmıştır.

Tetkik isteme sayısındaki artış hükümetin bile canını sıkıyor. Öyle ki bir takım önlemlerle bunu azaltmaya çalışıyor. Örneğin paket uygulama. Yine hastaneye başvuranlar bilirler (özellikle Celal Bayar Hastanesi) Doktor şöyle der. Sana şu tetkikleri yapmamız gerekiyor ama paketin doldu. Ya seni yatırıp bu tetkikleri yapacağız, ya cepten ödeyeceksin veya sonra gelip yaptır. Hatta şöyle bir uygulama bile duyduk. “Sana burada yapabileceğimiz tetkikleri yapalım. Sağlık ocaklarında yapılan şu tetkikleri de yaptırıp öyle gelin.”

Son günlerde sağlık ocaklarına başvuran vatandaşların elinde bu hastanelerden verilen tetkik istek kağıtları görmeye başladık.

Bu yazdıklarım hastaların ifadelerinden öğrendiklerim. Elbette hükümetlerin sağlık harcamalarında kısıntı yapması doğru değil, doktorlar her istedikleri tetkikleri yaptırabilsinler. Ancak sizce de bu tetkikler biraz abartılmadı mı?

Şimdi ben karikatürde ifade edildiği şekli ile doktorların kafa karıştırmak için tahlil istediğini düşünmüyorum. Ama burada bir yanlışlık, bir sakatlık olduğu kesin.

İNSEV (İnsan Sağlığı ve Eğitim Vakfı)’in bir sunumuna katılmıştım. Şöyle demişti eğitimci: “Hastalıkların önemli kısmı dört nedene dayanıyor. 1. Genetik faktörler 2. Kötü Beslenme(az-çok) 3. Hareketsiz Yaşam 4. Sigara. Bu dört faktörle yeterince mücadele edilirse çoğu hastalık ortadan kalkacaktır.

Şöyle düşünelim. Sigara içen hastasıyla bu anlamda ilgilenmeyen bir hekimin her seferinde solunum fonksiyon testi istemesi veya sürekli nefes açıcı ilaç vermesi ne kadar anlamlı görülebilir?

Sağlıkta yaşanan her türlü olumsuzlukta belki sağlık mesleklerine mensup olmamızdan kaynaklı şöyle bir refleks gösteriyoruz. Sağlıkta yaşanan olumsuzluklardan tamamıyla karar vericiler dolayısı ile de hükümetin sorumluluğunda olduğunu iddia ediyor ve kendi sorumluluğunuzu görmezden geliyoruz.

Unutmamamız gereken beklide en önemli nokta, sağlık hizmetini sunanlar olarak karar alıcılar kadar olmasa da, sorumluluğumuz var ve bundan kaçamayız.

Sağlıcakla…

4 Aralık 2007 Salı

GENEL piyasacı SAĞLIK SİGORTASI…

GENEL piyasacı SAĞLIK SİGORTASI…
Geçen sayıdaki yazımda piyasacı sağlıktan bahsetmiş ve genel olarak sağlık çalışanı ile ilgili olumsuzluklarından bahsetmiştim. Yazının sonunda bir sonraki yazıda Piyasacı sağlık vatandaşa ne getirir? Ne götürür? Nasıl kokar? Konularına değineceğim demiştim.
Piyasacı sağlığın diğer ticari faaliyet konularından farkı ele alınmadığını söylemiş ve piyasada üretilen her malın veya hizmetin bir raiç değer üzerinden değişime konu olacağını anlatmıştım.
Arz talep dengesi diye adlandırılan bu mantığın sağlık için de geçerli olacağını ve terzinin diktiği gömlek gibi hemşirenin ürettiği hizmetinde aynı denge ile ele alınacağını da yazdığımı anımsıyorum. Kaldığımız yerden devam edersek konu daha anlaşılır olacaktır.
Eli silahlı bir adam eczaneden içeri girer ve silahı eczacı kalfası temelin alnına dayar. “Bu bir soygundur. Bütün paraları ver.” der. Temelin cevabı: “Reçetesüz heç bir şey vermiyruk.”
Eczacı, temele reçetesiz hiçbir şey verme derken bu durumu kastetmemiştir. Ama sizin ne anlattığınız değil karşıdakinin ne anladığı önemlidir.
İşte aynı mantıkla piyasa kurallarını alıp olduğu gibi sağlık alanında uygulamaya çalışanların olayın ciddiyetini anlamadıkları çok açık.
Sağlık hizmeti öyle bir hizmettir ki toplumdaki hastalık halini öngörerek önlem almak gerektiren buna rağmen ihtiyaç duyana ihtiyaç anında, ihtiyacı kadar, ihtiyaç duyduğu süre kadar kısa sürede karşılamak gerekir.
Vatandaşa sağlığı paran kadar alda diyemezsin. İlk yazıda örnek verdiğim için tekrar örnek veriyorum. Araba üreticisi ne kadar araba üreteceğine, hangi kalitede araba üreteceğine piyasanın arz talep dengesi ile karar verir. Sizde nasıl bir araba alacağınıza veya araba alıp almayacağınıza paranız oranında karar verirsiniz.
Peki ya sağlık böylemidir? Verem hastası ben tedavi olmak istemiyorum derse sen bilirsin mi diyeceğiz? Diyelim ki dedik o verem hastasının dolmuşa binmesini, sinemaya gitmesini de engelleyebilecek misiniz?
Eğer verem hastası tedavi olmazsa çevresini de hasta edecektir. Birde dirençli bir mikrop saçtığını varsayarsanız sizin verem aşınız, sağlıklı beslenmeniz, temizliğe dikkat etmeniz sizi ne kadar korur?
Aile hekimliği ile birlikte uygulamaya girecek olan Genel Sağlık Sigortasında(GSS)da, eczacı kalfası temelde olduğuna benzer, hayati yanlışlar olduğunu görüyoruz.
Bakın ilk olarak sigorta modelini öngörüyor ki bunun işlemeyeceği Bağ-kurun prim toplama oranlarından kolayca anlaşılabilir.
İkincisi, “Temel Teminat Paketi” diye adlandırılan “Paran Kadar Sağlık” anlamına gelen bir uygulama dikkati çekiyor. Bu uygulamada Sosyal Güvenlik Kurumu(SGK) ödediğin prim oranında paketler hazırlıyor. Örn: 127 YTL altında gelire sahip olan bir vatandaşın primini devlet aylık 47 YTL olarak ödüyorsa bu kapsamdaki vatandaşların o yılki sağlık harcamalarının ortalamasının 47 YTL nin altında olması gerekir ki SGK kar edebilsin. 47 YTL nin üstüne çıkamaz. Çıkacak gibi olursa SGK önlem alır.
Nasıl? Çok basit. Hizmetin kapsamını daraltır ya da primi arttırır.
Bu ne demek? SGK ca en gereksiz ve pahalı bulunan hizmet kapsam dışına çıkarılır. Örn: Antidepresanlar kapsam dışıdır.” diyebilir. Başka ülkelerde öyle yapmışlar çünkü.
Diyelim ki geliriniz 127 YTL nin üstünde ve kendi priminizi kendiniz ödüyorsunuz. Aynı şey sizin içinde geçerli olacaktır.
İfade edildiği şekli ile herkes sigortalı olacak ama parası kadar.
İşin birde aile hekimliği ile ilgili olan yanları var. Hani diyorlar ya herkesin bir doktoru olacak. Doğru. Ama yorgun bir doktoru olacak. 3500 ile 4000 nüfusa bakan ve her işe tek başına yetişmeye çalışan ve yetişemeyeceği içinde yeterli özeni gösteremeyen yorgun ve ekibini kaybetmiş, yalnız bir doktoru.
Günde ortalama 60 hasta muayene eden, gebe takiplerini yapan, bebek takiplerini yapan, kronik hastalarının ev ziyaretlerini yapan, aşılamaları yapan ve toplum sağlığının gerektirdiği bütün işleri bir sağlık personeli(ebe veya hemşire) ile yetiştirmeye çalışan bir doktoru olacak.
Sigorta kurumu ile vatandaş arasında sıkışıp kalmış bir doktor.
Yazının başında “Piyasacı sağlık vatandaşa ne getirir? Ne götürür? Nasıl kokar?” diye sormuştum.
Piyasacı sağlık; Vatandaşa paran kadar sağlık getirir. Sağlık hakkını alıp götürür, sağlık yardımına dönüştürür. Kesinlikle kötü kokar.
Sağlıcakla…

SAĞLIKTA PİYASA YAKLAŞIMI वे DENGELİ SAĞLIK ÇALIŞANI

SAĞLIKTA PİYASA YAKLAŞIMI VE DENGELİ SAĞLIK ÇALIŞANI


Piyasada üretilen her türlü mal veya hizmetin fiyatı vardır. Buna iktisatta “raiç değer” denir. Yani terzinin diktiği gömleğin, çiftçinin ürettiği havucun olduğu gibi hemşirenin ürettiği hizmetin, laborantın yaptığı tahlilin, doktor hizmetinin de piyasa raiç değeri vardır ve bu değer piyasa ekonomisi ile yönetilen ülkelerde vazgeçilmez kuraldır. Bu çoğunlukla arz talep dengesi diye ifade edilir.
Piyasaya arz ettiğiniz mal veya hizmet arttığı halde talep artmıyorsa mal veya hizmetin değeri düşecektir. O halde dengeyi piyasa sağlayacaktır. Şöyle ki; araba üreticileri ürettikleri arabanın fiyatının düşme eğilimine girmesini istemiyorlarsa arzı dengede tutmak zorundalar. Daha açık bir ifade ile üretim kalitesini ve sayısını piyasada o kalitede ve sayıda arabayı alabilecek tüketiciye göre ayarlarlar, ayarlamak zorundadırlar. Yoksa piyasanın dengeleyici etkisi(!) ile yok olurlar. .
Hakim olan nedir? Piyasa. Piyasacı ekonomi. Piyasa kuralları.
Bir süredir sağlıkta reform iddiası ile ortaya çıkan hükümet aslında sağlıkta reform yapmıyor. Sağlığı piyasalaştırmaya çalışıyor. Sağlık Bakanın deyimi ile gelişmiş ülkelerde.
olduğu gibi.
Aslında çoğu ülkede eğitim ve sağlıkta piyasacı bir yönelimin olduğu, hatta uzun yıllardır olduğu doğrudur. Ancak bu ülkeler sağlıkta ve eğitimde piyasacı oldukları için gelişmiş ülkelerdir yanılsamasının yaratılması doğru değildir.
Ben orta okuldayken Türkçe öğretmenimin anlattığı bir hikaye vardı. Derdi ki; Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkemizden bazı gençler Avrupa ülkelerine eğitim için gönderilmiş. Bu gençlerin bir kısmı devletin olanakları ile gittikleri bu ülkelerde ki gece hayatına, kültürel yapıya, kadın erkek ilişkilerindeki duruma bakarak ekonomi nasıl gelişir anlamaya çalışmışlar ve sonra şöyle bir sonuca varmışlar. Bizim ülkemizde de gece hayatı gelişir, kültürel yapı Avrupa da ki gibi olur ve kadın erkek ilişkileri de onlara benzerse gelişme olur ekonomi kalkınır. O nedenle Türkiye’ye geldiklerinde ilk olarak bu konularda “reform” yapmak istemişler.
Aynı yıllarda Japonya dan da gençler Avrupa’ya gönderilmiş ama o gençler bizimkilerin ilgilendikleri konularla ilgilenmeyip, fabrikalarla, işçilerin çalışma sistemleri ile, buhar makinelerinin nasıl çalıştığı ile ilgilenmişler. Sonuçta Japonya’nın da bizimde geldiğimiz durum ortada.
Şimdi sağlıkta “reform” yapanlar aynı yöntemi izlemekteler. Bakın diyoruz ki Aile Hekimliği modeli ülkemize uygun bir model değil. Çünkü sonuçta prime dayalı Genel Sağlık Sigortası Sistemine dayanıyor. Ülkemizde prime dayalı model olan Bağ-Kur’un durumu ortada. Orta halli esnafın bile prim ödeyemediği bir ortamda yoksullar prim ödeyemez. Dolayısı ile de sistem çöker.
Cevap; gelişmiş ülkeler bu sistemi uyguluyor. İyide biz gelişmiş ülke değiliz. Olsun gelişiriz. Hele şu Aile Hekimliği modelini getirelim, ondan sonra gelişmek kolay.
Yazıyı daha fazlada dağıtmadan başa dönecek olursak. Ne demiştik? Sağlık Bakanlığı Sağlığı piyasalaştırmaya çalışıyor.
Konuyu açmak için şu iki soruya cevap vermeye çalışalım.
Sağlığın piyasalaşması nedir? Sağlığın piyasalaşması sağlık çalışanına ne getirir?
Sağlığın piyasalaşması demek, yukarıdaki araba örneğinde olduğu gibi dengeleyici unsur piyasa olacak demek. Yani sağlıkta hizmet üretimini, sağlık çalışanın ürettiği hizmetin değerini piyasa belirleyecek. Piyasa dedikleri şey doğa üstü bir şey değil ki; ulusal ve uluslar arası sağlık tekelleridir piyasa.
Tıpkı araba örneğinde olduğu gibi.Hükümet aile hekimliği modelinde şu an için Doktorlara göreceli yüksek ücret teklif ediyor. Çünkü işsiz hekim yok. Piyasa daha hekim sayısını arttıramadı. Çözüm daha fazla tıp fakultesi açmak veya ithal hekimlik. İşte size piyasa dengesi. Yani hekim ücretleri, ben daha ucuza çalışırım, diyen işsiz hekimler üretilinceye kadar yüksek kalacak sonra düşecektir. Tıpkı ebe, hemşire ve sağlık memurlarının durumunda olduğu gibi.
Ne yaptı “Piyasa”? Her ilçeye sağlık meslek lisesi, her üniversiteye sağlık yüksek okulu açtı. Şimdi on binlerce işsiz sağlıkçı varken. Tabi ki Ebelere, Hemşirelere “Eleman” muamelesi yapılacak. Ondan sonra çıkıyor ebe arkadaşlar soruyorlar “Neden benim ücretim Doktorla aynı oranda artmıyor.” diye. Cevap: Seni Piyasa dengeledi.
İkinci soruya da böylece cevap vermiş olduk. Sağlığın piyasalaşması sağlık çalışanına ne getirir? Demiştik. Sağlığın piyasalaşması sağlık çalışanına “denge” getirir.
Sağlığın piyasalaşması vatandaşa ne getirir? Sağlıkta Piyasacı yaklaşım nasıl kokar? Bu sorulara fırsat verilirse sonraki yazılarda değinmek isterim.
Sağlıcakla…

SAĞLIKTA PİYASA YAKLAŞIMI वे DENGELİ SAĞLIK ÇALIŞANI

SAĞLIKTA PİYASA YAKLAŞIMI VE DENGELİ SAĞLIK ÇALIŞANI


Piyasada üretilen her türlü mal veya hizmetin fiyatı vardır. Buna iktisatta “raiç değer” denir. Yani terzinin diktiği gömleğin, çiftçinin ürettiği havucun olduğu gibi hemşirenin ürettiği hizmetin, laborantın yaptığı tahlilin, doktor hizmetinin de piyasa raiç değeri vardır ve bu değer piyasa ekonomisi ile yönetilen ülkelerde vazgeçilmez kuraldır. Bu çoğunlukla arz talep dengesi diye ifade edilir.
Piyasaya arz ettiğiniz mal veya hizmet arttığı halde talep artmıyorsa mal veya hizmetin değeri düşecektir. O halde dengeyi piyasa sağlayacaktır. Şöyle ki; araba üreticileri ürettikleri arabanın fiyatının düşme eğilimine girmesini istemiyorlarsa arzı dengede tutmak zorundalar. Daha açık bir ifade ile üretim kalitesini ve sayısını piyasada o kalitede ve sayıda arabayı alabilecek tüketiciye göre ayarlarlar, ayarlamak zorundadırlar. Yoksa piyasanın dengeleyici etkisi(!) ile yok olurlar. .
Hakim olan nedir? Piyasa. Piyasacı ekonomi. Piyasa kuralları.
Bir süredir sağlıkta reform iddiası ile ortaya çıkan hükümet aslında sağlıkta reform yapmıyor. Sağlığı piyasalaştırmaya çalışıyor. Sağlık Bakanın deyimi ile gelişmiş ülkelerde.
olduğu gibi.
Aslında çoğu ülkede eğitim ve sağlıkta piyasacı bir yönelimin olduğu, hatta uzun yıllardır olduğu doğrudur. Ancak bu ülkeler sağlıkta ve eğitimde piyasacı oldukları için gelişmiş ülkelerdir yanılsamasının yaratılması doğru değildir.
Ben orta okuldayken Türkçe öğretmenimin anlattığı bir hikaye vardı. Derdi ki; Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkemizden bazı gençler Avrupa ülkelerine eğitim için gönderilmiş. Bu gençlerin bir kısmı devletin olanakları ile gittikleri bu ülkelerde ki gece hayatına, kültürel yapıya, kadın erkek ilişkilerindeki duruma bakarak ekonomi nasıl gelişir anlamaya çalışmışlar ve sonra şöyle bir sonuca varmışlar. Bizim ülkemizde de gece hayatı gelişir, kültürel yapı Avrupa da ki gibi olur ve kadın erkek ilişkileri de onlara benzerse gelişme olur ekonomi kalkınır. O nedenle Türkiye’ye geldiklerinde ilk olarak bu konularda “reform” yapmak istemişler.
Aynı yıllarda Japonya dan da gençler Avrupa’ya gönderilmiş ama o gençler bizimkilerin ilgilendikleri konularla ilgilenmeyip, fabrikalarla, işçilerin çalışma sistemleri ile, buhar makinelerinin nasıl çalıştığı ile ilgilenmişler. Sonuçta Japonya’nın da bizimde geldiğimiz durum ortada.
Şimdi sağlıkta “reform” yapanlar aynı yöntemi izlemekteler. Bakın diyoruz ki Aile Hekimliği modeli ülkemize uygun bir model değil. Çünkü sonuçta prime dayalı Genel Sağlık Sigortası Sistemine dayanıyor. Ülkemizde prime dayalı model olan Bağ-Kur’un durumu ortada. Orta halli esnafın bile prim ödeyemediği bir ortamda yoksullar prim ödeyemez. Dolayısı ile de sistem çöker.
Cevap; gelişmiş ülkeler bu sistemi uyguluyor. İyide biz gelişmiş ülke değiliz. Olsun gelişiriz. Hele şu Aile Hekimliği modelini getirelim, ondan sonra gelişmek kolay.
Yazıyı daha fazlada dağıtmadan başa dönecek olursak. Ne demiştik? Sağlık Bakanlığı Sağlığı piyasalaştırmaya çalışıyor.
Konuyu açmak için şu iki soruya cevap vermeye çalışalım.
Sağlığın piyasalaşması nedir? Sağlığın piyasalaşması sağlık çalışanına ne getirir?
Sağlığın piyasalaşması demek, yukarıdaki araba örneğinde olduğu gibi dengeleyici unsur piyasa olacak demek. Yani sağlıkta hizmet üretimini, sağlık çalışanın ürettiği hizmetin değerini piyasa belirleyecek. Piyasa dedikleri şey doğa üstü bir şey değil ki; ulusal ve uluslar arası sağlık tekelleridir piyasa.
Tıpkı araba örneğinde olduğu gibi.Hükümet aile hekimliği modelinde şu an için Doktorlara göreceli yüksek ücret teklif ediyor. Çünkü işsiz hekim yok. Piyasa daha hekim sayısını arttıramadı. Çözüm daha fazla tıp fakultesi açmak veya ithal hekimlik. İşte size piyasa dengesi. Yani hekim ücretleri, ben daha ucuza çalışırım, diyen işsiz hekimler üretilinceye kadar yüksek kalacak sonra düşecektir. Tıpkı ebe, hemşire ve sağlık memurlarının durumunda olduğu gibi.
Ne yaptı “Piyasa”? Her ilçeye sağlık meslek lisesi, her üniversiteye sağlık yüksek okulu açtı. Şimdi on binlerce işsiz sağlıkçı varken. Tabi ki Ebelere, Hemşirelere “Eleman” muamelesi yapılacak. Ondan sonra çıkıyor ebe arkadaşlar soruyorlar “Neden benim ücretim Doktorla aynı oranda artmıyor.” diye. Cevap: Seni Piyasa dengeledi.
İkinci soruya da böylece cevap vermiş olduk. Sağlığın piyasalaşması sağlık çalışanına ne getirir? Demiştik. Sağlığın piyasalaşması sağlık çalışanına “denge” getirir.
Sağlığın piyasalaşması vatandaşa ne getirir? Sağlıkta Piyasacı yaklaşım nasıl kokar? Bu sorulara fırsat verilirse sonraki yazılarda değinmek isterim.
Sağlıcakla…

2 Aralık 2007 Pazar

PARAN YOKSA HASTALANMA

Paran yoksa hastalanma

Yeni düzenlemelerle TBMM'ye sunulan Genel Sağlık Sigortası tasarısına göre, sigortalıların sahip olduğu haklar tehlikeye giriyor.
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nda yapılacak değişiklikle sigortalılar yatarak tedavi için yüzde 1 katılım payı ödeyecek. Rakam 600 YTL'ye kadar çıkabilecek
Sevk zincirine uymadan 2. ve 3. basamak hastaneye gidenler 10 YTL muayene ücreti verecek. Diş tedavisinde SGK sadece belirlediği rakamı ödeyecek, kalanı sigortalıdan çıkacak
02/12/2007 (2135 kişi okudu)
AHMET KIVANÇ (Arşivi)ANKARA - 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda yapılan değişikliklerle, sağlıkta en fazla şikâyet konusu olan, hastalardan ilave para talep edilmesi kurumsal hale getiriliyor. Sigortalı hastalardan kamuya ait hastanelerde farklı, özel hastanelerde farklı ilave ücret alınabilecek. Şimdiye kadar sadece ilaç ve tıbbi malzemeler için katılım payı ödeyen sigortalılara ilk defa, yatarak tedavide de katılım payı ödeme zorunluluğu getiriliyor. Özel oda, özel hoca talep etmeyen bir sigortalıdan bile yatarak tedavi sırasında yaklaşık 600 YTL'ye kadar katılım payı alınacak. TBMM'ye sunulan 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, sosyal güvenlik reformunun vatandaşlar açısından en kabul edilebilir yanını oluşturan genel sağlık sigortası sisteminde köklü değişiklikler yapıyor. Yürürlük tarihi 1 Ocak 2008 tarihine ertelenen 5510 Sayılı Kanun, kamu ve özel hastane ayrımı yapmadan tüm sağlık kurumlarını aynı statüde kabul ediyor. Kanuna göre, çeşitli bakanlıklardan temsilcilerin katılımıyla oluşturulan Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonu, kamu ya da özel tüm hastaneleri tıp eğitimi, hizmet basamağı, altyapısı, bulunduğu il gibi kriterlere göre ayrı ayrı sınıflandırarak hangi hastanede hangi hastalığın tedavisi için hangi fiyatın uygulanacağını belirleyecek.
İki katını geçemeyecek Kamu ya da özel olmak üzere, SGK ile anlaşmalı hastaneler sigortalılardan sadece 'otelcilik hizmeti' ve 'öğretim üyesi' farkı alabilecek. Yani sigortalılar, özellikle bir öğretim üyesinden tedavi hizmeti alıp, özel bir odada kalmak isterse bunun farkını ödeyecek. Bu şekilde ödenecek ilave ücretlerin toplamı, SGK'nın o hizmet için belirlemiş olduğu fiyatın iki katını aşamayacak. Bunun dışında sigortalıdan ilave ücret talep eden hastanenin SGK ile sözleşmesi feshedilecek. Tasarıda ise, sigortalılardan alınacak ilave ücret konusunda kamu ve özel hastaneler farklı düzenlemeye tabi kılınıyor. 5510 Sayılı Kanun'da öngörülen, hastalardan otelcilik hizmeti ile öğretim üyesi tarafından sağlanan tedaviler karşılığı fark alınması hükmü, sadece kamu hastanelerinde söz konusu olacak. Özel hastaneler ise sigortalılardan, Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonu'nca belirlenen sağlık hizmetleri bedelinin yüzde 20'sine kadar ilave ücret talep edebilecekler. Tasarıya göre ayrıca, "Kurumca belirlenmiş standartların üstündeki talepleri karşılayan otelcilik hizmetleri" ile "hayati öneme sahip olmama ve alternatif tedavilerin bulunması" gibi hususlar göz önüne alınarak, "istisnai sağlık hizmetleri" için, sigortalı hastalardan SGK'nın belirlediği fiyatların üç katına kadar ilave ücret alınabilecek.
Cihaz için katkı artıyor Özel hastane yerine devlet hastanesini tercih eden, özel oda ve özel öğretim üyesi talebinde bulunmayan kişiler de ceplerine 600 YTL koymadan hastaneye gidemeyecek. Çünkü TBMM'ye sunulan tasarıyla Türkiye'de ilk defa, sosyal güvenlik kapsamındaki sigortalılara yatarak tedavi hizmetlerinde katılım payı ödeme zorunluluğu getiriliyor. Hastanede yatarak tedavi gören sigortalılar, tedavi bedelinin yüzde 1'i oranında katılım payı ödeyecek. Bu kişilerden ayrıca, yatarak tedavi sırasında kullanılan ortez, protez, iyileştirme araç ve gereçleri için yüzde 20'ye varan oranlarda katılım payı alınacak. Söz konusu araç ve gereçler için ödenecek katılım payı, brüt asgari ücretin yüzde 75'ine (yaklaşık 450 YTL) kadar ulaşabilecek. Her bir yatarak tedavide alınacak yüzde 1 oranındaki katılım payı tutarı ise 150 YTL'ye kadar olabilecek. Dolayısıyla, kamuya ait bir hastaneye tedaviye giden kişiden dahi, bu tedavi sırasında 600 YTL'ye kadar katılım payı alınacak. Eğer sigortalı hasta, kamuya ait hastanede özel oda ve özel hoca talebinde bulunursa bunlar için ayrıca para ödeyecek. Sigortalı hasta, tedavisini özel hastanede yaptırırsa, 600 YTL'yi bulan katılım payının yanı sıra, SGK'nın özel hastaneye ödeyeceği toplam tutarın yüzde 20'si oranında ayrıca ilave ödemede bulunacak.
Diş için GSS'ye güvenme Özel hastanelerden alınacak fark uygulamasına paralel olarak, diş tedavisinde de fark ödemesinin yolu açıldı. 5510 Sayılı Kanun'da, diş protezleri dışında ağız ve diş sağlığı ile ilgili genel tedavi hizmetlerinin tümünün GSS tarafından karşılanması öngörülüyor. Bunun içerisinde konservatif diş tedavisi, kanal tedavisi, travmaya ve onkolojik tedaviye bağlı protez uygulamaları ile 18 yaşını doldurmamış çocukların ortodontik diş tedavileri yer alıyor. Tasarıda ise tüm bu sayılan tedavilerde SGK sadece, konuyla ilgili komisyon tarafından belirlenen fiyat tarifesi üzerinden ortaya çıkan rakamı ödeyecek. Kalan tutar ne olursa olsun, sigortalı kendisi karşılayacak.
Sevk zincirine dikkat Tasarıya göre, ayakta tedavi kapsamında hekim ve diş hekimi muayenelerinde sigortalılardan muayene başına 2 YTL katılım payı alınacak. Sağlık ocaklarında katkı payı alınmayacak. Ama sağlık ocağına gitmeden doğrudan ikinci veya üçüncü basamak hastaneye başvuranlar için bu para 10 YTL'ye çıkabilecek. Sigortalılardan ilaçta alınacak katılım payı ise ilaç bedelinin yüzde 10'u ile 20'si arasında olacak.
Yeşil kart mercek altında Yeşil kartlıların GSS primini devlet üstlenecek. Ancak yeşil kartta yaygın hale gelen suiistimallerin önlenebilmesi için e-devlet çerçevesinde oluşturulan bilgisayar sistemlerinden yararlanılarak çapraz sorgulama yapılacak. Bu kişilerin öncelikle taşınır ve taşınmaz malları tespit edilecek. Malvarlıklarının belirlenmesinin ardından genel harcamalarına da bakılacak. Harcamaları, taşınır ve taşınmaz malları ile SGK tarafından inceleme altına alınarak, belirlenecek test yöntemleri ve veriler kullanılarak tespit edilecek her türlü gelirin aylık tutarı net asgari ücretin üçte birinden az olan kişilerin GSS primini devlet karşılayacak.