12 Kasım 2011 Cumartesi

''Sağlıkta yeni dönem'' Masalları

Aile hekimlerine kanser eğitimi verilmiş.

İsabet olmuş zira sevk zinciri gelirse bu eğitime bayağı ihtiyaç duyacaklar.

Çalışma bakanının açıklamalarını duydunuz.

Ne diyor sayın bakan?

“Sağlıkta yeni dönem…”

Nasıl olacak o?

Şöyle olacak.

Hasta evvela aile hekimine gidecek, aile hekimi gerek görürse hastaneye sevk edecek.

Bu kadar basit…

Şimdi bi bakalım bu kadar basit mi?

Bir aile hekiminde ortalama 3500 kişi kayıtlı, bir hastanın yılda ortalama 4-5 başvuru yaptığını var sayalım.

Bu, yılda 17.500 hasta muayenesi demek.

Bayramı, yıllık izni, hastalığı, hafta sonu derken yılda 200 mesai günü işe gelecek bir doktor her gün ortalama; 17500/200=87,5 hasta yapar.

Yani bir günde 87 buçuk hasta muayene edecek.

Yedi buçuğu boş verelim hesaplaması zor olabilir çünkü.

Bir günde 480 dakika var.

Doktor, ne kadar motivasyonu yüksek olursa olsun, bunun ancak 400 dakikasını muayeneye ayırabilir.

400 dakika böl 80’e etimi 5…

Nasıl beş?

Kabak gibi 5.

Yani bir hastaya 5 dakika ayıracak.

Sadece hasta kaydının iki dakika sürdüğü, hoş geldin, geçmiş bayramın mübarek olsun vb sohbetleri saymazsak muayeneye 3 dakika kalıyor.

Bu arada gebe takipleri, bebek takipleri, bulaşıcı hasta takipleri vs hariç…



Demek ki neymiş?

Doktorlara kanser eğitimi şartmış.

Peki, yıllardır her karnı ağrıdığında, sivilcesi azdığında profesöre giden, sabah programlarından uzman doktor olanlar bu muayeneden hoşnut kalacak mı?

Ne diyor Çalışma Bakanı; “Vatandaş kendi hastalığı hakkında kendisi teşhis koyup aile hekimine değil de devlet ya da üniversite hastanesindeki bir profesöre gitmesi gerektiğine karar veriyor. Yani hasta kendi kendini sevk ediyor. Hastanın bu tercihi sisteme maliyet yüklüyor.”

Hasta niye mahallesindeki hem de ücretsiz, hem de sevk zorunluluğu olmadığı için yoğun olmayan aile hekimine gitmiyor da devlet, özel yada üniversite hastanesine gidiyor?

Cevap çok basit aile hekimlerinin çoğu pratisyen…

Yıllardır her önüne gelen pratisyenleri itibarsızlaştırmak için elinden geleni yaptı.

Evinde oturan ilkokul mezunu Ayşe teyze, pratisyen doktor olan komşusunun oğluna pencereden sarkarak sordu.

—Hu evladım. Sen Naile’nin oğlu değil misin?

—Evet, Ayşe teyze ben Naile’nin oğlu Nail’im.

— Aman oğlum maşallah kocaman olmuşsun. Ne okudun sen oğlum.

—Tıp okudum teyze. Doktorum ben.

—Ya ne doktoru?

—Pratisyen…

—Uzman olamadın mı?

— Yok, teyze ben Pratisyen Doktorum.

—Yazık. Pek de gürbüz oğlan. Uzman olamamış. Cık cık cık…



Bu muhabbetler o kadar can sıkıcı oldu ki bazı pratisyen doktorlar kendilerine uzmanlık uydurdu. “Genel tababet uzmanıyım.” dediler mahalle aralarında, illa sonuna koydular uzman lafını.



Şimdi o teyze gelecek, o doktorun kapısında bir buçuk saat sıra bekleyecek, yetmedi kendisine 3–4 dakika ayırarak teşhis koymaya çalışan o doktora güvenecek ve tedavi olacak.

İşte size sağlıkta yeni dönem…

Yersen…

Sağlıcakla…

Hiç yorum yok: