9 Ekim 2010 Cumartesi

YETİŞTİRME YURTLARINDAN NOTLAR

Malatya çocuk yuvasında yaŞananlar Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumunun çocuklarımızı esirgeyemediğini net bir Şekilde gösterdi hepimize. Bu kurumda yaŞanan ilk sorun değildi. GeçmiŞte daha ağır Şeyler duymuŞtuk. Gazetelerde taciz hatta tecavüze varan rezillikleri okumuŞtuk. Ancak bu sefer yaŞananlar görüntüleri ile evlerimize kadar girmiŞ, dayanılmaz bir hal almıŞtı. Daha öncekiler de sinirlenmiŞtik ama bu baŞkaydı. Bu insafsızlığın, rezilliğin görüntülendiği andı ve bundan kaçıŞ yoktu.
1982 yılında Erzincan YetiŞtirme Yurduna girdiğimde dokuz yaŞımdaydım. O yurtta dört yıl kaldıktan sonra Bornova YetiŞtirme Yurduna nakil oldum beŞ yılda bu yurtta kaldıktan sonra on sekiz yaŞında yetiŞtirme yurduyla iliŞiğim kesildi. YetiŞtirme yurduna iliŞkin ilk yaptığım yetiŞtirme yurdunda kaldığımı saklamaktı. Bunun nedeni Erzincan YetiŞtirme Yurdunda kaldığım yıllarda müdürlük yapan kiŞinin daha sonra kız yetiŞtirme yurdunda ki kızlara tecavüz etmek suçuyla görevden alındığını duymam değildi. Daha sonra Bornova YetiŞtirme Yurdunda erkek çocuklara iliŞkin buna benzer bir iddia basına yansımıŞtı. Gizleme isteğimdeki neden buda değildi. Saklama nedenim o yurtlarda her gelen siyasi iktidarın kadrolaŞma çabası içinde olması da değil di. Nedeni sevgisizlikti, değersizlikti. Yurt müdürünün her konuŞmasında bize hissettirdiği suçluluktu. Bize “Siz değersiz, iŞe yaramaz insanlarsınız, buralarda kalarak hem devletin parasını boŞuna harcıyorsunuz hem de öğretmenlerinizin zamanını boŞa harcıyorsunuz.” Diyordu. Orada kaldığımı gizleme isteğim en çokta yaŞanan iki yüzlülüktendir. Yurt müdürümüz ramazanda oruç tutmayan, namaz kılmayanları odasına çağırıp döven biriydi. Ama aynı kiŞinin daha sonra kızlara tecavüz ettiği ortaya çıkmıŞtı. O yurtta öğretmenlerin sizi dövmesi için özel bir sebep gerekmezdi. Çünkü bizler devletin ekmeğini yiyerek devlete zarar veren insanlardık ve iŞe yaramazlığımız iflah olmaz düzeydeydi. Yurtta çıkan yemekler ve yurdun temizliği vali veya üst düzey bir yetkilinin geliŞine göre ayarlanırdı. CumhurbaŞkanı Kenan Evren yurdumuzu ziyaret etmeden günlerce önce askeri talimlerden geçirilmiŞ ve yurttan ne kadar memnun olduğumuzu nasıl ifade edeceğimiz ezberletilmiŞti. O gün çıkan yemekler ilk defa o kadar lezzetli ve çeŞitliydi. Bize dağıtılan giysilerin güzelliği ağzımızı açık bırakmıŞtı. CumhurbaŞkanı geldiğinde o güzel elbiselerimiz giydirilmiŞti. Ağabeyim nasıl olduysa gözden kaçmıŞ ve günlük giydiği giysilerle kalmıŞtı. Kenan Evren gittikten sonra kaç öğretmen tarafından azarlanıp dövüldü hatırlamıyorum. CumhurbaŞkanı her hangi bir sorununuz var mı? Diye sorduğunda ezberimiz gereği yok dedik. Ben on yaŞındaydım ve o gün ikiyüzlülüğün ne olduğunu öğrendim. İŞte bu gibi nedenle uzun süre hep bir mahcubiyet duydum yurtta kaldım demekten.
Bornova YetiŞtirme Yurdunda kaldığım yıllarda farklı bir durumla karŞılaŞtım. Erzincan YetiŞtirme Yurdundan farklı olarak burada öğretmenler yerine sosyal hizmet uzmanları, psikologlar görevliydi. Burada dayak yok denecek kadar azdı. Psikologlar arkadaŞ gibi davranıyorlardı. Sosyal hizmet uzmanlarının bizleri sevdiklerini hissediyordum. Bizlerin sorunları ile yakından ilgileniyorlardı ve değerli olduğumuzu hissettiriyorlardı. Yaramazlık yaptığımızda “Sen yurt çocuğusun sana yakıŞıyor mu?” diyorlardı. Yurdun dıŞında birbirimizi bu Şekilde telkin ediyorduk “biz yurt çocuğuyuz bize yakıŞmaz.” Yurtta kalarak devlete yük olmadığımızı ve aslında değerli olduğumuzu düŞünüyorduk. O yılarda yurtta kaldım demekten gurur duydum. Sonra ne mi oldu o sosyal hizmet uzmanları, psikologlar sürgün oldular yurdun dört bir yanına. Eski görev yerlerine gelmek için mahkeme açıp kazanmıŞlardı ama sadece birkaç gün sonra tekrar sürgün yazıları ellerine tutuŞturularak gönderilmiŞlerdi. Halada sürgün olmaya devam ediyorlar. Yerlerine gelenler o dönem iktidarının istediği insan tipiydi.
Sendika yönetiminde olmam nedeniyle yurtlardaki üyelerimizi ziyaret ettiğimizde bir yurt müdürü ile tanıŞmıŞtım. Melek ASLAN SERDAROğLU sosyal hizmet uzmanı idi. Manisa yetiŞtirme yurdundaki çocuklara siz değerlisiniz mesajı veriyordu ve gece gündüz çalıŞıyordu. Hemen her konuŞmamızda gönüllü aile olarak yurda destek olmamızı telkin ediyordu. Manisa da çalmadık kapı bırakmıyor, bıktırırcasına insanlarla görüŞüyordu. Kısacası çocuklarım dediği o gençleri seviyordu. Sonra ne mi oldu? Turgutlu ilçesinde sürgün. Amirlerinin deyimiyle ihtiyaca binaen gönderilmiŞti. Yaptığı çalıŞmalar ne durumda takip eden birileri var mı? bilmiyorum. Daha kaç Melek gibi insan bu durumda araŞtırmadım ama bildiğim bir Şey var eğer birileri bir takım kurumları kadrolaŞma aracı olarak görüyorlarsa o kurumda iŞler yürümez. Sonra yaŞamın tokadını suratında duyanlar maalesef yine körpecik çocuklar olur.
Sağlıcakla...

Not: Bu yazı 10.11.2005 tarihinde Manisa Yarın Gazetesinde yayınlanmıştır.





Hiç yorum yok: