9 Ekim 2010 Cumartesi

HAYDAR HAYDAR

Şüphesiz yaŞatacağız yüreklerimizde ama inceden bir yürek ağrısından da kurtaramıyoruz kendimizi. Ölüm karŞısında bu sızlama ve çaresizlik hissini yaŞarım hep ve baŞsağlığı dilemek hep zor gelir bana. Daha geçenlerde BektaŞ abinin yüreğinin yarısını da yitirmemiŞ miydik dedim kendi kendime. Ne kadar çok yitiriyoruz bu günlerde. BektaŞ abiye baŞsağlığına gitmek de çok zor gelmiŞti. Ayrılırken “Yine gelirim abi.” Dedim. “Gel tabi, ihtiyacım olacak.” Dedi. Bir daha gitmedim. Gidemedim. Zor geldi. Her evin yakınından geçiŞimde zorladım kendimi. Olmadı.
Yazı iŞleri Müdürümüz “BektaŞ abi için bir Şeyler yazacak mısınız?” diye sorduğunda, hayır dedim. Yazamazdım çünkü. Yazılacaksa BektaŞ abi yazmalıydı. Yazdı, yazıyor. Yüreğinden geçeni yazıya aktarabilen nadir insanlardan olduğunu kanıtlarcasına, yüreğini parçalamak, yüreklerimizi parçalamak pahasına yazıyor. Yaz abi, yaz. Sana bu köŞeden Edip CANSEVER’in Mendilimde Kan Sesleri adlı Şiirini armağan etmek istedim. Sonra vazgeçtim. Nasıl olsa o Şiiri bir Şekilde okursun en iyisi ben yazayım dedim. En çokta Şu bölümünü armağan etmek istedim “Ahmet abi, güzelim, bir mendil niye kanar/ DiŞ değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar/ Mendilimde kan sesleri.” Hiçte iyi gelmeyecek sana ama olsun. Senin Şiirde bahsi geçen Ahmet abiden daha büyük yüreğin var. BektaŞ abi birde Ali Ekber ÇİÇEK vardı. Yitirdik.
En son ne zaman Ali Ekber ÇİÇEK’ in bir deyiŞini dinledim hatırlamıyorum. Ama yinede ağır geliyor ozanları yitirmek. Can YÜCEL öldüğünde de böyle bir sızı hissetmiŞtim. Bu günde öyle iŞte.
Uzun süreden beri dost sohbetlerinde Şöyle bir tartıŞma baŞlığı var. Şöyle giriyoruz konuya, eskisi kadar ozan yetiŞmiyor. AŞık Mahsuni, AŞık Veysel, NeŞet ErtaŞ, Ali Ekber ÇİÇEK, Can YÜCEL, Turgut UYAR, Edip CANSEVER, Nazım HİKMET vb. saymakla bitmeyecek kadar çoklar, ama Şimdilerde yok. Ne oldu? Bu tartıŞma tam olarak bir sonuca bağlanmadan kapanan birkaç konudan biri. Belki bir sonuca da bağlamayacağız ama Şöyle bir Şey yaŞadım bu yazıyı yazdığım saatlerde. ArkadaŞ “Hayrola canın sıkkın galiba diye sorduğunda, “Ali Ekber ÇİÇEK ölmüŞ.” Dedim. O kim der gibi yüzüme baktığında açıklayacak gücü kendimde bulamadım. DeyiŞlerin Haydarı. Erzincan Ulalarda doğup dünyaca ünlü bağlama ozanı olan biri. Yürekten, o kadar yürekten çalıp söylüyordu ki ölmeyecek sandığımız biri. Hala Erzincan’da bağlamayı eline alan birkaç genç kaldıysa onun sayesindedir. Küçükken onun deyiŞleri ile büyüdük, hüzünlendik diyemedim. Kim? Diye ısrarla sorunca boŞ ver dedim, öldü zaten ve senin için geç oldu.
Bu sohbet bana acaba, ozanların yetiŞmemesinin sebebi bu toplumsal duyarsızlık olabilir mi diye düŞündürdü. İki hafta önce yazdığım yazıda bahsettiğim Kemal ÇAMLIOğLU, Hakan BAKIR, eğitimin ozanları dersek yanlıŞ olmaz, bu ilgisizlik yüzünden ne düŞünüyorlardır? Sormak lazım. Tarzan, onun içinde yeŞilin ve çevreciliğin ozanı diyebiliriz. Mustafa PALA ve birkaç duyarlı insan olmasa neredeyse anılmayacak. Kendi çapında herhangi bir konunun ozanlığını yapıp ta, adını duymadığımız, duyamadığımız kaç kiŞi vardır, içten içe kırılan. Acaba diyorum bu duyarsızlık insanların geri durmasında ne kadar etkilidir.
Toplumsal değiŞim bir alanda olup ta diğer alanları es geçmiyor elbette. Toplum yapısında ortaya çıkan bir aksaklık tıpkı bir organizmada olduğu gibi diğer alanlara da sıçrıyor. Her hangi bir organında veya dokusunda kanser olan biri nasıl yaŞamını sürdüremiyorsa, nasıl akciğer kanseri olan birinin karaciğeri akciğerin iŞlevini üzerine alıp organizmanın yaŞamasını sağlayamıyorsa ki sağlayamaz. Toplumsal yapıda da öyle oluyor. Toplum bir yerinden çürümeye baŞladı mı diğer alanların sağlıklı olması mümkün olamıyor. Yani yukarıda bahsettiğimiz toplumsal duyarsızlık yaŞanan bir sürecin sonucudur. Bu sonuç son yıllarda ortaya konan felsefi(!), bilimsel(!) objelerde gizli gibi duruyor. Örn: Bir dönem popüler olan “En zayıf halka” adlı yarıŞma programı ve türevi programlarda topluma pompalanan dâhiyane görüŞler gibi. Örn: ÇalıŞmadan, emek vermeden mal sahibi olunabileceğini bizlere gösteren ve bize “Ne olur Mehmet Ali bey yardımcı olun” dedirten tarzda programlar. Örn: Futbolun, futbol fanatizminin toplumu sürüklediği histeri içerisinde en temel toplumsal sorunların bile manŞetten düŞüp haber olma niteliğini yitirmesi. Mezarda emeklilik yasasının meclisten geçtiği günlerde radyolarda bununla ilgili en ufak bir program yokken Fenerbahçe mi kazanır? yoksa Galatasaray mı? anketleri yapılıyordu. Şimdilerde de kim Şampiyon olur anketleri var. Hiç Şöyle anket yapıldığını duydunuz mu? 9000 iŞ gününü doldurarak emekli olmayı hayal eden bir mevsimlik iŞçi 127 yaŞında emekli olabiliyor. O halde emekli olabilir mi? Evet diyorsanız elbette yazıp 99 99 a mesaj gönderin. Hayır diyorsanız mümkünü yok yazıp 99 98 e mesaj gönderin. Fikrim yok diyorsanız hiçbir yere mesaj göndermeyin cep telefonunuzu satın, boŞuna telefon faturası ödemeyin.
Sağlıcakla…


Not: Bu yazı 13.04.2006 tarihinde Manisa Yarın Gazetesinde yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok: