1 Temmuz 2008 Salı

DÜN GECE SEYRİM İÇİNDE

Bundan tam 450 sene önce yatağından kan ter içinde nefes nefese uyandı Pir Sultan.
Gördüğünün gerçek olmaması için uzun uzun dua etti ve tekrar yattı. Sabah uyandığında pirin düşünceli hali dergâhındaki diğer dervişleri de endişelendirmiş olacak ki sordular, anlattı.

“Canlar tam 450 yıl sonra 2 Temmuz günü, bu topraklarda canlı cansız hiçbir varlığın kabul etmeyeceği bir katliam yaşanacak. Katliam o zamanın imkânları sayesinde milyonların gözü önünde yine insan suretindeki yaratıklar tarafından madımak adında bir hanın etrafının sarılması ile başlayacak. Sekiz saat boyunca “la yahın, la yahın” diyenlere kimse engel olmayacak. İnsanlar adına televizyon dedikleri bir kutudan bu yakımı canlı canlı seyredecekler. Kimi seyrederken kavrulacak ama hiç kimse bir şey yapamayacak. Sonra o madımak denen yatak yerine o yanan canların anısına bir kebapçı açılacak ve yıllarca orada et kızartmaya devam edecekler. Aradan 15 yıl geçecek ama ne yaraları sarmak ne yananların acısını hafifletmek için kimse bir şey yapmayacak yapamayacak...”

Dervişler pire olan inançtan bi şey diyemediler ama bu ne biçim rüyadır demekten de kendini alamadılar. Pir:

“Rüya değildir canlar, gerçektir.” Dedi

Demesiyle hep bir gönülden ağlaştılar. Ağlamaları hepsinin içini yıkadı pürü pak oldular.
Dervişler Pire bu nasıl olur, insanlık nasıl bu kadar geri gider diye soramadılar ama Pir içinin yangınını hafifletmek için olsa gerek devam etti anlatmaya.

“Canlar. Dedi. Benim bahtsız dervişlerim. O gün o handa, otel denen yüksek binada ozanlar, yazarlar, aydınlar olacak. Dışarıda da insan suretinde on binler. Yakanlar, yananları değil kendi geleceklerini yakacaklar. Sonra katliamı yapanları her koruduklarında, bir karanlık bataklığında kaybolduklarını hiç ama hiç fark edemeyecekler. Yakanlar, yananların aydınlık fikirlerini yakmak isteyecekler ama kendilerinin, çocuklarının geleceğinin yandığından bi haber olacaklar. O günlerde bu insanlık suçunu işleyenlere gereken ceza verilmeyecek bu nedenle vicdanlarda o canlarla birlikte yanacak, körleşecek, katran koyuluğuna dönecek insan yanları. Yakanlar bilmeden ateşleyecekler binayı. Sonra bu insan yanı katran koyuluğunda olanlar devam edecekler ateşlemeye. Her sabah o binanın olduğu yerde çeşit çeşit kebap kızartacaklar. Bu böyle yıllarla sürecek.”

Dervişler anlatılanların ağırlığı altında eziliyor ve ağlamaya, dizlerine vurmaya devam ediyorlardı. Pir dervişlerinin bu denli ağlayışlarına daha fazla dayanamadı:

“Canlar. Dedi. Benim bahtsız dervişlerim. Bu ağlaşmalarınız bir gün dünyayı kurtaracak. İnsanlara insan olduklarını bildirecek. Yananlara değil yakanlara ağladığınız için insan olduğunuz anlaşılacak. O gün sizin bu ağlayışlarınıza benzer bir şekilde insanlık hep gönülden ağlaşıp helalleşecek ve o gün geldiğinde kimse bizim ölümüz sizin ölünüz demeyecek. Herkes tüm ölümleri insanlık suçu olarak görecek.”

Pirin bu son söyledikleri dervişlerin yüzünde bir aydınlık ortaya çıkardı. Birbirlerine bakıp gözleriyle gülümsediler. Pir devam etti:

“Benim bahtsız dervişlerim o günlerin ne zaman geleceğini dün gece göremedim ama er geç mutlaka gelecek ve mutlaka insanlık kazanacak.”

Sağlıcakla...

Hiç yorum yok: