Bu tutmuş, bu pişirmiş, buda hani bana hani bana demiş, diye
tanımladığımız, “Ruh Sağlığı Hastanesi iftirasını” hatırladınız mı?
Hani Tabip
Odalarının, KESK ve bağlı sendikaların GREV diye yola çıktığı günlerde, çok
değil bu günden bir ay önceydi…
Hani Sağlık
Sen yanına bir basın ordusunu alıp Ruh Sağlığı Hastanesi Başhekimini ziyaret
etmişti de; “SES temsilcisi fişleme yapıyor.” diye iddialarda bulunmuştu…
Sonra polis
hastaneye gelmiş SES temsilcisinin bilgisayar kopyasını saatler süren
çalışmayla almış, İzmir’e kadar incelensin diye göndermişti…
Hatırladınız
mı?
…
O olay ne
oldu dersiniz?
O fişleme
iddiası nasıl sonuçlandı?
O koca koca
puntolarla yapılan haberlerin sonu ne oldu sizce?
Ben
cevaplayayım; HİÇ…
Evet, hiçbir
şey çıkmadı.
Savcılık ön
inceleme sonrası konuyu kapattı. Yani incelemeye gerek bile duymadı.
Konuyu
kapattı.
Yok, böyle
bişey dedi.
…
Şimdi siz,
bu tutan, pişiren ve savcılığa koşturan güruh, rezil oldu diye düşünebilirsiniz
diye söylüyorum.
Öyle bir şey
olmadı, olmazda.
Öyle olsaydı
bu iftiraya cesaret edemezlerdi.
Azcık
düşünürlerdi, savcılığa koşturmadan önce.
Ar
ederlerdi.
...
Etmediler.
…
Murathan
Mungan; “Bu ülkede her şey olabilirsiniz ancak REZİL olamazsınız.” demiş.
Doğruda
söylemiş.
…
Şimdi bu
yazıdan sonra bir gazeteci Sağlık Sen Başkanı Yüksel ÜLKER’e mikrofon uzatsa ve
sorsa, “Sayın Başkan ne oldu?” diye.
Ne der
biliyor musunuz; “Biz kimseye iftira atmadık, bize ulaşan şikâyetleri dile
getirdik. Biz bir sivil toplum örgütü olarak ….BILA, BILA, BILA….”
Yada
savcılığa koşturan başhemşireye aynı mikrofonu uzatalım; “Ben idareci olarak
hüküm vermedim şüphelerimi savcılığa ilettim… LA LEYLİM GALA GULA DA
HAP HUP…”
Hiç olmazsa
Ruh Sağlığı Hastanesi Başhekimi çıkıp birkaç kelam eder sanırsınız. Yok oda
aynı “EHEM KEM KÜM” lerdedir. Emin olun…
…
Şimdi durup
bir an için düşünelim.
Öyle ya bu
ülkenin savcısına dilekçe vermek neden ayıp olsun ki…
Elbette kişi
bir konunun soruşturulmasını istediğinde savcılığa gidebilir…
E o zaman
sorun ne, diyenlere söylüyorum.
Sorun ne
biliyor musunuz?
Bir kişiyi
bulunduğu görevden aldırmak için önce başhekim yardımcısı marifeti ile “Bu
görevden ayrıl, bak yoksa seninle uğraşacaklar…” dedirttikten.
Türlü çeşit
bahanelerle makama çağırıp çağırıp azarlattıktan sonra, yine o kişiyle ilgili
bir olay gelişince orada olmayan kişileri dahi zorlayarak tutanak tutturduktan.
Yetmedi,
basına verelim rezil olsun, çamur atalım izi kalsın demektir ayıp olan.
Arlanılması
gereken durum budur işte.
…
Sen adına
sendikayım diyeceksin.
Kamu
hastaneleri bir bir özelleştirilecek, sağlık hakkı ortadan kaldırılacak,
üyelerin dahil bütün sağlık emekçilerinin iş güvencesi yok olma tehlikesi ile
karşı karşıya olacak.
Tüm bunlara
karşın hem mücadele vermeyecek hemde mücadele edenlerin ayaklarına dolanacaksın.
İşte budur
sorun…
…
Sen bir
kurumun amiri olacaksın, hiçbir sendikayı makamına basınla kabul etmediğin
halde bir sendikayı sırf güçlü durumdalar diye makanıma alacaksın ve orada bir
tiyatro sahnelenmesine göz yumacaksın.
Yahu durun
daha araştırmadık, soruşturmadık, yargısız infaz yapmayalım, basın lütfen bunu
haber yapmasın demeyeceksin.
İşte budur
ayıp olan.
…
Sen
Başhemşire olarak hemşire meslektaşına dahi sormadan, olayın içeriğini bildiğin
halde savcılığa dilekçe vererek bu tiyatroda rol alacaksın.
İşte budur
hicap edilmesi gereken.
…
Şimdi ben
bunları yazdım diye birileri rezil olacak, utanacak, hicap edecek sananlar;
sizedir sözüm.
Boşuna
heveslenmeyin onlar utanmayacaklar, yine büyük büyük puntolu cümleler kurup;
“Biz sivil toplum örgütü olarak….”lanmaya devam edecekler...
AL TAKKE VER
KÜLAH devam edecekler bildikleri yollarda yürümeye.
Yani düşmez
kalkmazlıkları, hacı yatmazlılarına bir zarar gelmeyecek.
Gemileri
yürüyenler devam ederler yollarında; biz çıkarız kerevetine…
Sağlıcakla…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder