15 Nisan 2011 Cuma

Ölü Kadınlar...

Kapı önünde genç bir kadın, kaynanası ve eşi...

Genç kadın, hiç konuşmadan duruyor...

Eşinin sinirlilik durumu oldukça dikkat çekici...

Her an bir sorun çıkaracağı izlenimi ortalığı yeterince germişken, kaydını yapabilmem için gerektiği için, genç kadına dönerek kimliğini sordum...

...

Kısa bir sessizlik ve bakışmadan sonra, kaynanası çok gereksiz bir soru der gibi yüzüme baktı, baktı…

Neden sonra eşi siniri birkaç kat artmış bir halde laboratuardan dışarı attı kendini.

Genç kadının kaynanası büyük bir sırrı açıklamanın verdiği gizem ile kapıyı kapatarak;
-Bu kadın aslında ölü, dedi.

...

Ben en anlamamış yüz ifademle genç kadına ve kaynanasına birkaç kez bakmış olacağım ki açıklamaya başladı.

—Biz bunu gittik gelin aldık, getirdik. Nüfusa gittik evlendirmek için, nüfusta ölü gözüktüğü için evlenemedi. Yani daha muameleleri yapılmadı. Şimdi hamile, ebe hanım çağırdı o yüzden geldik. Bu ölü olduğu için kimliği yok…

Kimliği olmadan nasıl evlendi de ardından hamile kaldı diye soramadım bile...

Zaten tahlillerini de yapamadık, eşi bir süre sonra kapıyı açıp annesine, ölü(!) ve hamile eşine; Başlatmayın tahlilinizden, yürüyün, diye aksırdı ve çıkıp gittiler.

* * *


Yirmi beş yaşında bir kadın sabah kalkmış, çaresiz bir şekilde ne yapacağını düşünüyordu. Birazdan çocukları uyanacak ve açız diyeceklerdi.

...

Annesinin "Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin" demesi birkaç gündür aklında dönüp duruyordu.

İçinde bir umut; Birazdan kocası elinde ekmeklerle gelecek ve çocukların uyanmasını beklemeden, kendisi uyandıracaktı yavrularını.

Akşam aç yatmışlardı ve mutlaka aç kalkacaklardı.

Çocuklarını hadi kalkın kahvaltıya diyebilmek ne büyük bir özlemdi genç kadın için...

...

Gözleri kapıda, kulakları çocuklarında, dizlerini karnına çekmiş öylece duruyordu.

Bu an genç kadın için kader anıydı.

Kocası kapıyı açtı açacak, olmadı çocuklar uyanacak, daha olmadı, tüfek...

...

Genç yaşta kaçarak evlenmek, üstelik dört çocuk yapmak ve çocukları aç yatırmak...

Yaşadığı handikap, sıkışma, çaresizlik aklına tek bir çare, korkunç karanlık bir çıkış yolu açıyordu...

...

Evde bir lokma dahi ekmek yoktu.

Evde; yirmi beş yaşında bir kadın, dört çocuğu, av tüfeği ve av tüfeğinin içinde bir mermi... Kadın av tüfeğin karnına dayayıp çekti tetiği...

Çünkü çocuklarının ve kendisinin karnı boş, av tüfeği ise doluydu…

Sonrası Edip Cansever'in dediği gibi:



Belli ki çok beklemişler
Kabuğundan çıkan bir portakal gibi gelen sabahı
Suratları gergin
Bir savaş alanına benziyor suratları
Dudakları nemli
Son defa kendi etini öpüp
Yani son defa gerçek bir insan etini
Hazla kapanmışlar öyle
Geçirmiyor gövdeleri soğuğu
Geçirmiyor sıcağı da
Ve ikiye ayrılmış bir nehir gibi bacakları
Akıyorlar sonsuza
Ölü mü denir şimdi onlara.



Üç gün sonra 8 Mart…

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü.

Diyarbakır’da yapılan bir araştırmaya katılan kadınların % 52’si; tekrar dünyaya gelirlerse kadın olmak istemediklerini söylemişler…

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Kutlu olsun…

Ne kadar kutlu olabiliyorsa, işte o kadar…

Sağlıcakla…

Hiç yorum yok: