9 Ekim 2010 Cumartesi

KOYUNLU GECE

Ben kime söylendiğinden çok neden böyle bir söz söylendiğini merak ediyorum.? Böyle bir deyiŞ nereden dilimize dolanmıŞ? Bu sözün dilimize dolanmasında kültürel yapımızla iliŞkisi nedir? Soruları kafamın içinde oradan oraya koyun misali dolanıp duruyor. Çık çıkabilirsen iŞin içinden. Bu düŞüncelerle uyuya kalmıŞım.
Aman tanrım her taraf koyun. Binlerce koyun oradan oraya koŞuŞturup duruyor. Aldı beni bir koyun gütme telaŞı. Bir tarafım al bu koyunları güt diyor, bir tarafım boŞ ver sana ne kim güderse gütsün diyor. İki arada bir derede kaldığım anda bir adam çıkageldi. Sırtındaki gocuktan, elindeki değnekten çoban olduğunu anladım.
Adamda “telaŞa mahal yok” havası hakim. BaŞladı koyunları hizaya sokmaya. Elinin bir hareketi ile binlerce koyuna yön verirken, bendeki ŞaŞkınlığın aksine oldukça sakin. Birkaç saniyede koyunları hizaya soktuktan sonra aniden koyunlar adamı sırtlarına alıp bir yandan da tempo tutmaya baŞladılar. Rüya bu ya ne dedikleri anlaŞılıyor. “Baba. Baba.” Diye bağırıyorlar. Adam sırtlarında olduğu halde uzaklaŞıp gitti koyun sürüsü. Tam rahat bir nefes alacaktım ki, aman Tanrım, iki koyun sürüden ayrılmıŞ, gidenlere takılmamıŞ oldukları yerde duruyorlar. Bir süre sonra huysuzlanmaya baŞladılar. Adamın hareketlerini taklit ederek durumu idare ederim diye düŞündüm. Ama nerde. Ben onları hizaya sokmaya çalıŞtıkça inatlaŞtılar. Bir yandan sağa sola koŞturuyorlar, bir yandan da kavga ediyorlar. Farklı bir Şeyler yapıp konuŞayım Şunlarla diye düŞündüm. Uslanmak yerine daha da huysuzlaŞıp üzerime gelmeye baŞladılar. Biri gerilip karnıma tos vururken, diğeri düŞmemi fırsat bilip üzerime çıkıyor. Bir ara boŞluklarına geldi silkinip katlığımı hatırlıyorum. Allah ne verdiyse bayırdan aŞağı koŞamaya baŞladım. Ama arkamdan seğirttiklerini görmemle daha bir telaŞ aldı beni. Nefesleri ensemde. O ara karŞıma çıkan bir ağaca can havliyle tırmandım. Ama yok vazgeçmeye hiç niyetleri yok bunların. Gerinip gerinip ağaca vurmaya baŞladılar. DüŞmemek için, ahtapot misali, sıkı sıkıya sarıldığım ağaç, kırıldı kırılacak. Sonra nereden geldiğini anlamadım. Yine o adam çıka geldi. Üzerinde gocuğu elinde sopası. Koyunlara Şöyle bir bakmasıyla durmaları bir oldu. Eliyle, uzakta kımıldamadan duran sürünün yanına gitmelerini iŞaret etti. Koyunlar hiç itiraz etmeden o yöne koŞmaya baŞladılar. Kafasını yukarı kaldırıp ta beni ağaca sıkı sıkıya sarılmıŞ halde görünce utandığımı hissettim. Ağaçla yek vücut olduğunu sandığım kollarım aniden gevŞedi. Ağaçtan aŞağıya kayarak indim. Üzerimde gezen gözleri korkutan öte bir his uyandırdı bende. Yanıma yaklaŞtı. Ne diyecek, ne diyecek, ne diyecek. Diye düŞünürken elinde sopası olduğu halde koyunlara yaptığı gibi sürüyü iŞaret ettiğinde fark ettim ki bende bir koyunum. Koyun olduğumu fark etmemle sürüye doğru olanca hızımla koŞmam ve sürünün arasındaki yerimi almam bir oldu.
Sürünün arasında yerimi almamla birlikte içimin huzurla dolduğunu hissettim. O huzurun verdiği rehavetle uyanmıŞım. Televizyonu açtım. Ne! Üç yüz bin dolar mı? Adamın biri Şehrazat’a üç yüz bin dolar diyor. Vay cibilliyetsiz vay.
Sağlıcakla…


Not: Bu yazı 19.12.2006 tarihinde Manisa Yarın Gazetesinde yayınlanmıştır.



Hiç yorum yok: