5 Ocak 2012 Perşembe

Korkunun Krallığı


Korkuyorum.
...
Son günlerde yaşanan vahşeti kendime dahi itiraf edemez bir sıkışma yaşıyorum içimde...
Koca koca suratlar daha da kocamanlaşıp f 16 uçuşları yapıyor üzerimde.
Daha da korkuyorum, silikleşiyorum, küçük kuytular arıyorum kendim için.
Bombalar yağıyor kuytuluklarıma...
Sonra o kuytularda, Atila İlhan'dan "Korkunun Krallığı" şiirini okuyorum.
Kendimi teskin edeyim diye yapıyorum bunu.
Olmuyor. 
Korkacak bişey yok, dahi diyemiyorum kendime, böyle bir telkinde bulunacak cesate bile sahip değilim. 
Korkuyorum/ korktuğumun bilincindeyim...(*) 
...
Korktuğum için olacak, yazamıyorum da.
Kimi zaman yazmaya gayret ediyorum.
Hadi diyorum.
Ama tutuk, silik, anlamsız şeyler karalıyorum biteviye, vazgeçmek zorunda kalıyorum.
Ardından önümde duran ve bana bön bön bakan o karalamaları, ne yapacağımı bilemez halde, "Yazı taslak" diye kendime mail atıyorum. Bi ara o taslaklardan bir köşe yazısı oluşturayım diye...
Televizyonu açıyorum, midem kalkıyor haberlerden...
...
Korkma, diyor içimdeki ses, korkma...
Yine bilgisayarın başına oturuyorum, elim "yazı taslak"lara gidiyor.
...
"Uludere Katliamı" diye başlamışım yazıya. 
Yok, diyorum "katliam" dememeliyim, başım belaya girer.
"Uludere ölümleri" diye değiştiriyorum yazının başlığını.
İçimden bir itiraz yükseliyor; Ne yani, diyor, sebepsiz mi oldu bu ölümler? Bu 19 çocuk doğal karşılanabilecek bir kazanın mı kurbanı?
Hayır, öyle değil, milletvekilleri açıklıyor öyle olmadığını, sivil toplum örgütlerinden oluşan heyetlerin raporları var. 
Olay katliam. 
Kuşku yok buna...
...
O halde yazının başlığı?
...
Katliam demeyeyim de, yitik diyeyim yada kırım...
...
Olmuyor.
...
Nereye koysam Uludere ismini ardından katliam geliyor, korkuyorum...
Siliyorum "Uludere Katliamı" başlıklı yazı taslağını...
Aklımdan da sileyim istiyorum, kafamın değişik bölümlerine bastırıyorum parmaklarımla, bir silme tuşu arıyorum oralarda bir yerde.
...
Yok...
...
Silemiyorum...
...
Başka şeyler yazayım, dağıtayım kafayı, diyorum. 
Sağlıkta katkı payları...
Evet evet bu konu önemli, bunu yazayım, diyorum. 
...   
Olmuyor...
...
Hastanelerin ticarethaneye dönüştürülmesi konusu, sağlığın bir hak olma olgusu, Genel Sağlık Sigortası vb. 
O kadar çok konu var ki, onları yazayım, diye zorluyorum kendimi.
...
O kadar zorlama sonrası anlamsız, zoraki metinler çıkıyor...
Ne yapacağımı şaşırıyor, bırakıyorum öylece...
...
Yazmak zorunda değilim diyorum. 
Bırak kalsın. Kapat gitsin, sana mı kaldı...
...
Kapatamıyorum...
Kapanmıyor, her yandan ölüler sızıyor...
...
Bak, diyorum Abidin, ki ikinci adım budur, aklını başına al, koca koca yazarlar işlerinden oluyor, gazeteciler hapiste, yazılmamış kitaplar yasaklanıyor, sen kendini ne sanıyorsun, kapat, ört üstünü...
Der demez aklıma battaniyelere sarılı çocuk ölüleri geliyor, büyük(!) kaçakçılardan oluşan otuzbeş ceset, traktör römorkunda, yada katır sırtındalar ve gözümün önünden gitmiyorlar.
... 
Uludere'lerde kaybolmuş buluyorum kendimi, yolunu, pusulasını, rehberini kaybetmiş bir aciz insan oluyorum. 
Bu coğrafya zordur, diyen hatibi hatırlıyor, terliyorum...
...
Kurt ulumaları sarıyor her yanı, gereken yapıldı, diyor, gerektiği gibi...
Anlıyorum ama algılayamıyorum.
...
Bu suskunluk bu pespaye körlük bu umursamaz sürü içinde olmak daha da korkutuyor, sıtmaya tutulmuşum, titriyorum.
Vurulmuşum, düşüm gecelerden kara, diyor Ahmed Arif...
Vurulmuşum kanlı up uzun...
...
Vay le, bu ne biçim yara...
...
Sıyrıl bu korkudan yeter artık, diyorum kendime.
Sıyrıl...a...mıyorum.
Sonra yine Atila İlhan'ı okuyorum, "Korkunun Krallığı"nı...
...
şişe yeşili şerare atlamaları
şurup kırmızısı çakıntılar
sağım solum her tarafım elektrik
korkuyorum
korktuğumun bilincindeyim
birileri
şalteri indirdi indirecek 
...
(*)
...
Sağlıcakla...  



(*) Atila İlhan Korkunun Krallığı

Hiç yorum yok: