Korkuyorum.
...
Son günlerde yaşanan vahşeti kendime
dahi itiraf edemez bir sıkışma yaşıyorum içimde...
Koca koca suratlar daha da kocamanlaşıp
f 16 uçuşları yapıyor üzerimde.
Daha da korkuyorum, silikleşiyorum,
küçük kuytular arıyorum kendim için.
Bombalar yağıyor kuytuluklarıma...
Sonra o kuytularda, Atila İlhan'dan
"Korkunun Krallığı" şiirini okuyorum.
Kendimi teskin edeyim diye yapıyorum
bunu.
Olmuyor.
Korkacak bişey yok, dahi diyemiyorum
kendime, böyle bir telkinde bulunacak cesate bile sahip değilim.
Korkuyorum/ korktuğumun
bilincindeyim...(*)
...
Korktuğum için olacak, yazamıyorum da.
Kimi zaman yazmaya gayret ediyorum.
Hadi diyorum.
Ama tutuk, silik, anlamsız şeyler
karalıyorum biteviye, vazgeçmek zorunda kalıyorum.
Ardından önümde duran ve bana bön bön
bakan o karalamaları, ne yapacağımı bilemez halde, "Yazı taslak" diye
kendime mail atıyorum. Bi ara o taslaklardan bir köşe yazısı oluşturayım
diye...
Televizyonu açıyorum, midem kalkıyor
haberlerden...
...
Korkma, diyor içimdeki ses, korkma...
Yine bilgisayarın başına oturuyorum,
elim "yazı taslak"lara gidiyor.
...
"Uludere Katliamı" diye
başlamışım yazıya.
Yok, diyorum "katliam"
dememeliyim, başım belaya girer.
"Uludere ölümleri" diye
değiştiriyorum yazının başlığını.
İçimden bir itiraz yükseliyor; Ne yani,
diyor, sebepsiz mi oldu bu ölümler? Bu 19 çocuk doğal karşılanabilecek bir
kazanın mı kurbanı?
Hayır, öyle değil, milletvekilleri
açıklıyor öyle olmadığını, sivil toplum örgütlerinden oluşan heyetlerin
raporları var.
Olay katliam.
Kuşku yok buna...
...
O halde yazının başlığı?
...
Katliam demeyeyim de, yitik diyeyim
yada kırım...
...
Olmuyor.
...
Nereye koysam Uludere ismini ardından
katliam geliyor, korkuyorum...
Siliyorum "Uludere Katliamı"
başlıklı yazı taslağını...
Aklımdan da sileyim istiyorum, kafamın
değişik bölümlerine bastırıyorum parmaklarımla, bir silme tuşu arıyorum
oralarda bir yerde.
...
Yok...
...
Silemiyorum...
...
Başka şeyler yazayım, dağıtayım kafayı,
diyorum.
Sağlıkta katkı payları...
Evet evet bu konu önemli, bunu yazayım,
diyorum.
...
Olmuyor...
...
Hastanelerin ticarethaneye
dönüştürülmesi konusu, sağlığın bir hak olma olgusu, Genel Sağlık Sigortası
vb.
O kadar çok konu var ki, onları
yazayım, diye zorluyorum kendimi.
...
O kadar zorlama sonrası anlamsız,
zoraki metinler çıkıyor...
Ne yapacağımı şaşırıyor, bırakıyorum
öylece...
...
Yazmak zorunda değilim diyorum.
Bırak kalsın. Kapat gitsin, sana mı
kaldı...
...
Kapatamıyorum...
Kapanmıyor, her yandan ölüler
sızıyor...
...
Bak, diyorum Abidin, ki ikinci adım
budur, aklını başına al, koca koca yazarlar işlerinden oluyor, gazeteciler
hapiste, yazılmamış kitaplar yasaklanıyor, sen kendini ne sanıyorsun, kapat,
ört üstünü...
Der demez aklıma battaniyelere sarılı
çocuk ölüleri geliyor, büyük(!) kaçakçılardan oluşan otuzbeş ceset, traktör
römorkunda, yada katır sırtındalar ve gözümün önünden gitmiyorlar.
...
Uludere'lerde kaybolmuş buluyorum
kendimi, yolunu, pusulasını, rehberini kaybetmiş bir aciz insan oluyorum.
Bu coğrafya zordur, diyen hatibi
hatırlıyor, terliyorum...
...
Kurt ulumaları sarıyor her yanı,
gereken yapıldı, diyor, gerektiği gibi...
Anlıyorum ama algılayamıyorum.
...
Bu suskunluk bu pespaye körlük bu
umursamaz sürü içinde olmak daha da korkutuyor, sıtmaya tutulmuşum, titriyorum.
Vurulmuşum, düşüm gecelerden kara,
diyor Ahmed Arif...
Vurulmuşum kanlı up uzun...
...
Vay le, bu ne biçim yara...
...
Sıyrıl bu korkudan yeter artık, diyorum
kendime.
Sıyrıl...a...mıyorum.
Sonra yine Atila İlhan'ı okuyorum,
"Korkunun Krallığı"nı...
...
şişe yeşili şerare atlamaları
şurup kırmızısı çakıntılar
sağım solum her tarafım elektrik
korkuyorum
korktuğumun bilincindeyim
birileri
şalteri indirdi indirecek
şurup kırmızısı çakıntılar
sağım solum her tarafım elektrik
korkuyorum
korktuğumun bilincindeyim
birileri
şalteri indirdi indirecek
...
(*)
...
Sağlıcakla...
(*) Atila İlhan Korkunun Krallığı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder