7 Eylül 2012 Cuma

Barış


“Daracık ömrümüzde geniş sıkıntılar…” diye bir dize vardır Şükrü Erbaş’ın ‘Zamana Benzedik’ adlı şirinde.
İşte öyle geniş bir sıkıntı ile karşı karşıyayız bir süredir ve hiçbirimiz 'daracık ömürler'imiz içerisinde çözüm bulabilecek gibi de değiliz bu sıkıntıya.
Ne kitap, ne gazete okumaya vakit bulabiliyoruz. Okuduklarımız ise bildiğiniz gibi...
Oysa çok büyük sıkıntılar kapımızda duruyor.
O kadar büyük sıkıntı, büyük bir felaket ki; ne yapsak, nasıl engel olsak diye düşünmekten başka işimiz olmamalı…
Suriye ile adım adım yaklaştığımız savaştan bahsediyorum.
Öyle bir savaş ki gayrimeşru, gayriahlaki, haksız, hukusuz…
Öyle bir savaş ki; emperyalist ABD çıkarları zedelenmesin diye adım adım yaklaşılan bir karanlık kuyu…
Bütün Ortadoğu coğrafyasında yaşandığı bilinen ölümleri, tecavüzleri, katliamları, tükenmişlikleri kat kat arttırabilecek ve belki dünyanın görüp görebileceği en vahşi kavga…
Bu kapsamını anlatmakta kelimelerin dahi kifayetsiz kaldığı çirkinlikten mutlaka ama mutlaka uzak durmak zorundayız.
Çünkü savaş insanlık tarihin en utanç verici icadıdır.
Savaşlarda genç erkekler ölür, daha hayatın anlamını dahi kavrayamamış tazecik genç erkekler…
Şavaşlarda genç kadınlar öldürülür, tecavüze uğrar, katledilirler…
Savaşlarda çocuklar ölür, çocukların umutları, hayalleri, beklentileri, gelecekleri ölür…
Savaşlarda erdemler ölür…
Savaşlarda umutlar, beklentiler, hayaller ölür…
Savaşlarda insanlık ölür…
Savaşlarda gelecek ölür…
Ve hiçbir savaşın kazananları emekçiler, yoksullar, ezilenler değildir.
Savaşlar kazanılırsa zenginlerin, sermayedarların, silah tüccarlarınındır kazanç…
Kaybedilirse eğer emekçiler, yoksullar, ezilenlerindir kaybeden…
Savaşlardan uzak olmanın, uzak durabilmenin tek yolu barışı savunmaktır ısrarla.
Barışta ısrar edebilmek önemlidir.
Barışta ısrar genç erkeklerin hayatını kurtarır, onlara hayatın güzelliklerini yaşama fırsatı sunar.
Barışta ısrar genç kadınlara onurlu ve özgür yaşam fırsatı sunar.
Barışta çocukları yaşatır, oyun oynamalarına fırsat veririr.
Ve barışta ısrarla istemekle olur. 
Barışı istemek savaşı istemekten daha zordur.  
Herşeye rağmen barış diyebilenler ulaşır ancak o düşe... 
Buda ‘daracık ömürlü’ insanların sıkıntılardan daha geniş bir ‘barış’ söylemine katılması, destek vermesi ve aynı söylemle bir araya gelerek topluluklar oluşturması ile olur.
Tüm toplumun emekçileri, işçileri, ezilenleri aynı istekle soluk alıp vermeli; barış, barış diye...
Barış umudunu diri tutacak, güzel günler görme ihtimalini arttıracak, bu emparyalist oyunu bozacak bir insan seline ihtiyaç var.
'Çocuğun gördüğü düştür barış', diye başlar, 'Ananın gördüğü düştür' diye devam eder Yannis Ritsos ‘Barış’ adlı şiirinde…
Her ne kadar rüya ve düş kelimeleri eş anlamlı ise de bana düş daha naif gibi gelir.
Şiir de böyle bir şey değil midir?  
Belki binlerce kez söylenmiş kelimeleri öyle bir incelik ve zarafetle dokur ki şair ortaya enfes, doyumsuz bir sanat eseri çıkar.
İşte öyle bir naiflikle; kimseyi dışlamayan, herkesi, her etnik kökeni, mezhebi, düşünce topluluğunu, emek ve demokrasi güçlerini, yoksul ve emekçi halkı kucaklayan incelikte dokunmuş bir barış söylemine ihtiyaç var.
1 Eylül Dünya Barış Günü bu söylemin başlangıcı olsun…
Hadi hep birlikte barış düşü görmeye…
Sağlıcakla… 

Hiç yorum yok: