9 Ekim 2010 Cumartesi

İbrahim bey evde mi ölsün hastanede mi?

İbrahim beyin o gün yaşadıkları sabah evden çıkarken hiç aklına getirmediği şeylerdi belki ama yaşadı. Ve gördü dünyanın kaç bucak olduğunu?

Şimdi tek isteği eve gitmek, ölürse evde ölmek…

Tam da böyle diyor.

Eşi, yaşadıkları dramı anlatırken ikide bir lafa giriyor ve “Ben eve gitmek istiyorum, eve… Ölürsem evde öleyim.” diyor.

Ne dersiniz İbrahim beyin bu dileği gerçek olsun mu?

Ya da şöyle soralım soruyu: Evde mi ölsün, hastanede mi?

Şimdi “Niye ölsün?” diyenler olabilir. En iyisi ben size hikayeyi anlatayım siz karar verin nerde ölmesinin daha doğru olacağına.

Hikâyeye rağmen, hayır ölmesin, diyenlere de 1. geleneksel Polyannacılık ödülü verelim hep bir elden.

2010 yılının Nisan ayının 15. günü, kahramanımız İbrahim bey Manisa Turgutlu’dan kamyona yükledikleri tuğlaları Soma’da boşalttıktan sonra kamyonla tuğla fabrikasına dönüyor. Fabrikası deyince yanlış anlaşılmasın, fabrika başkasına ait. İbrahim bey oradan kamyona tuğla yüklüyor, yevmiye karşılığı. İbrahim beyin bırakın fabrikasını sigortası bile yok.

Yıllarca belediyede çöpçülük yaptıktan sonra belediye başkanı değişince eşinin deyişi ile “Partiden attılar.” Yani partiden dolayı işten atıldı demek istiyor. Belediye başkanı değişince parti de değişmiş, dolayısıyla yeni gelen parti, eski partinin çöpçüsüne varana kadar işten atmış. İbrahim bey de o aralar çenesine kadar inen bıyıktan vazgeçmediğinden mütevellit olsa gerek çıkarılmış işten. İşsizlik maaşı da kesilince ver elini yevmiyecilik.

Neyse dağıtmayalım konuyu fabrikadan motosikletine binip eve doğru yola çıkıyor. İşte o yolda saat 18.00 civarı bir kamyonla çarpışıyor.

İlk gittiği hastane Turgutlu Devlet Hastanesi orada ilk müdahalesi yapıldıktan sonra ambulansla Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi’ne sevk ediliyor. Sol ayakta kırık, kafa travması vb. nedenlerle. Neden sevk edildiği ise anlaşılmıyor. Çünkü Turgutlu Devlet Hastanesi’nde görevli üç ortopedi uzmanı var. Acaba sevk sebebi İbrahim beyin sosyal güvencesi olmaması ve fakir olması olabilir mi?

Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi’nde acil görevli doktoru ve ortopedi uzmanı görüyor İbrahim beyi. Hastanın eşine, hastanın kırıktan dolayı ameliyat olması gerektiği söyleniyor ve 8–9 bin lira civarında tedavi masrafları olacağı anlatılıyor. “Bu parayı ödeyebilir misin?” diye soruluyor. Ödeyemeyeceği anlaşılınca ver elini Manisa Devlet Hastanesi.

Manisa Devlet Hastanesi’nde de İbrahim beyin fakir olduğu anlaşılınca tahmin edeceğiniz üzere burada da işler karışıyor.

Sonra ne mi oluyor? Sonra İbrahim beyin eşinin ifadesiyle tekrar Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi’ne oradan da Manisa Devlet Hastanesi’ne gidilip geliniyor. Ta ki işin rengi bağrışmalara varıncaya kadar. Diyor ki Gülay Hanım, İbrahim beyin eşi, “Bir kedi bile yaralansa alıp bi kenara koyarlar biz ortada kaldık.”

Sonrası iş gazetelere yansıyor ve il genel meclisi başkanı, il sağlık müdürü falan araya giriyor ve gece saat 01.30’da İbrahim bey Manisa Devlet Hastanesi’ne yatırılıveriyor.

Mutlu son diyenler acele etmesinler. Manisa Devlet Hastanesi’nde bugün itibariyle yani olaydan dört gün sonra dahi, ameliyata girebilmiş değil İbrahim bey.

Durumu anlamak için görüşmeye gittiğimizde İbrahim beyin eşi olanları anlatıyor, arada bir İbrahim bey belli belirsiz bir şeyler diyor, anlaşılmıyor. Eğilip dinliyorum.

“Ben eve gitmek istiyorum, eve… Ölürsem evde öleyim.” diyor.

Ne dersiniz evdemi ölsün, hastanede mi?

Sağlıcakla…

http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=30237

Hiç yorum yok: