8 Ekim 2010 Cuma

Bir hazin hürriyet

Garip bir coğrafyada yaşıyoruz. Öyle garip ki, bir yanda sendikaya üye oldukları için işten atılan yeşil kundura işçileri, diğer yanda sendikaya(!) üye olmazsanız işten atılırsınız dendiği için üye olmak zorunda kalan sağlık işçileri.

Biliyorum şaşırdınız. Hiç sendikaya üye olmadığı için işten atılan işçi görmemiş, duymamıştınız. Ben de duymamıştım. Ama oldu işte.

Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde taşeron bir firmaya bağlı, veri ve bilgisayar işlerinde çalışan kırkın üzerinde kişi bir sendikaya üye oldular.

Bunun hikmeti acep ne ola ki diye düşünmekten kendimi alamadım. Ufak bir araştırmadan sonra bakın nasıl bilgilere ulaştım.

Söz konusu sendikanın şube yönetim kurulu üyesi olan zat aynı zamanda iktidar partisinin Manisa Merkez İlçe yönetiminde…

Bakın siz şu Allah’ın işine.

Hastaneye gelip çalışanları sendikaya üye olmaya çağırıyorlar. Bu çağrı ile eş zamanlı şöyle bir dedikodu yayılıyor hastanede, “Sendikaya üye olmayanlar işten çıkarılacakmış.”

Sonuç elde var % 100 örgütlenme. Yani kırk kişiye kırk katır, kırk satır ve kırk sendikalı.

Kırk kere maşallah.

Şimdi kim çıkıp bu hükümet örgütlenmeye engel oluyor derse yalan söylemiş olur.

Öyle ya. İnsanlar sendikaya üye olsunlar diye yönetim kurulu düzeyinde girişimlerde bulunuyorlar. Daha ne yapsınlar?

26 Mayıs’ı hatırlayanlar vardır. Eğer KESK üyesi iseniz veya biraz vicdanınız varsa mutlaka hatırlarsınız.

Hani Tekel işçilerinin başlattığı “Güvencesizliğe karşı” mücadelenin sonucunda dört konfederasyonun “Grev yapacağız” diye karar aldıkları ardından ikisinin çark edip birinin yan yatıp sadece KESK’in sözünde durarak iş bıraktığı gün.

O günün birkaç gün öncesiydi sendikada, 26 Mayıs günü ne yapabiliriz, nasıl bir yol izleyebiliriz, sorularına yanıt bulmaya çalışıyorduk. Tam o anda yazının başında sözü geçen sendikanın(!) nasıl bir sendika olduğunu tartmak geldi içimden.

Adını anmayacağım sendika temsilcisini telefonla aradım. Kendimi tanıttım. Hal hatır sordum. Söz 26 Mayıs’a geldi, sordum.

“26 Mayıs’ta ne yapmayı düşünüyorsunuz? O gün bizler iş bırakacağız. Eğer bir programınız varsa gelin ortaklaştıralım” dedim. Cevabından o gün bir Grev kararı alındığından dahi haberdar olmadığını, ama durumu idare etmek için konuştuğunu fark ettim.

Ben yine de üzerine giderek; dört konfederasyonun kararı olduğunu, kendilerinin yeni bir örgütlenme başardığını, aynı işkolunda olduğumuz için ortaklaşırsak Grevin daha başarılı olacağını anlattım.

Bana; “Yok biz katılmayacağız. Zaten biz Tekel İşçilerinin mücadelesinide desteklememiştik” dedi.

Ama Konfederasyonunuzun kararı deyince; “Beyefendi bizim tüzüğümüzde Grev diye bir şey yoktur. Biz sadece toplu sözleşme yaparız” dedi.

—Peki, toplu sözleşme masasına oturdunuz ancak işverenle anlaşamadınız. O zaman ne yapacaksınız? Grev yapmayacak mısınız?”

—Yapmayacağız.

—Haklarınızı nasıl alacaksınız?

—Onu arkadaşlar bakanlıktan ayarlıyorlar.

Konuşma bu sözden sonra ilerleyemedi.

Bu telefonu açarken alacağım cevapların en azından, samimiyetsiz de olsa, şöyle olacağını varsaymıştım; evet haklısınız, mücadele etmek gerekir, biz size döneriz.

Kendimi hazırlamıştım en azından “Biz size döneriz” derse, “Dönmenize gerek yok, zira biz dönmekten ve dönmek eyleminden hiç hoşlanmayız” diyebilirdim.

Ama olmadı. Olamadı.

Ne demiş Usta Nazım “Bir Hazin Hürriyet” adlı şiirinde;

“Satarsın gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu, bir lokma bile tatmadan
yoğurursun
bütün nimetlerin hamurunu.
Büyük hürriyetinle çalışırsın el kapısında, ananı ağlatanı
Karun etmek hürriyetiyle hürsün!

Sen doğar doğmaz dikilirler tepene,
işler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan
değirmenleri,
büyük hürriyetinle parmağın şakağında düşünürsün vicdan .”

Sağlıcakla…

http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=31163

Hiç yorum yok: