9 Ekim 2010 Cumartesi

SORUMLULUK VE SAMİMİYET

Toplum olarak veya birey olarak yaşadığımız tüm sorunların kökeninde sorumluluk ve samimiyet eksikliği olduğunu düşünüyorum. Yaptığımız işin sorumluluğunu almıyoruz. Davranışlarımızda büyük oranda samimi değiliz. Sürekli olarak mazeret üreten ve mızmızlanan, yaşama ilişkin memnuniyetsizliğini sadece arkadaş sohbetleriyle sınırlayan bir milletiz.
Memnuniyetsizliklerimizi gidermenin yolu bu durumu samimi bir şekilde ifade etmek ve dönüştürmenin sorumluluğunu duymamızla mümkün. Ama genel olarak bu böyle olmuyor. Çalışanlar açısından koşulları iyileştirmenin en bilinen yolu sendikal mücadele ama maalesef bu alanda da diğer alanlar da olduğu gibi ciddi şekilde samimiyet sorunu yaşanmakta.
Çalışanlar tarih boyunca bir şekilde mücadele yürütmüşler. Mücadele ederken insanların zaman zaman önemli açılımlar ortaya koydukları ve kazanım elde ettikleri görülmüş. Genel olarak kazanım elde edenlerin ortak yönüne baktığımızda samimiyet ve sorumluluk olduğunu görürüz.
Geçen haftalarda yazdığım bir yazıda şöyle bir ifade kullanmıştım. ?Sizin sendikaya üye olurken gösterdiğiniz samimiyet, sendikanızın mücadele ederken göstereceği samimiyeti belirliyor.? Bu cümle bir çok okurdan tepki aldı ve geri bildirim verdiler. Bu nedenle konuyu biraz açma ihtiyacı hissettim.
Kamu çalışanları sendikalarında genel merkez yöneticileri dışında profesyonel olarak sendikacılık yapan yok. Demek ki bir sendikada sadece yedi kişilik merkez yönetim kurulu tüm vaktini bu iş için harcıyor ve bu işten para kazanıyor. Birde şube yönetim kurulu üyeleri haftada bir gün sendika izni kullanarak bu işi yürütmeye çalışıyorlar. Bunun dışında 4688 sayılı yasada iş yeri temsilcilerinin haftada iki saat sendikal çalışmaların yürütülmesi için izinli olacakları belirtilmiş olmakla birlikte pratik olarak pek uygulandığını söyleyemeyiz.
Demek ki tüm bu işleri yürütmek için sendika yöneticilerinin haftada bir gün izinli olmaları yeterli değil. O halde birilerinin gönüllü anlamda sendikal çalışmaya katılmaları gerekiyor. Yani ?Sendikalar ne yapıyor ki?? sorusunu soranlara hemen şöyle bir soru sormak gerekiyor. ?Siz ne yapıyorsunuz??
Sendika nın bir örgüt olduğunu düşünürsek ve örgütün tanımının da ?İki veya daha fazla kişinin bir işi veya amacı gerçekleştirmek için bir araya gelmesi ve çalışmasıdır.? diye tanımlarsak, bu tanımdan varacağımız yargı şu olacaktır. Sendika üyeleri bir amaç belirleyecekler ve bu amacı gerçekleştirmek için çalışacaklar. Sendikaların amaçlarını belirleyen tüzükleri vardır. O halde şöyle diyebiliriz. Kurulmuş olan sendikalara üye olmadan önce kişiler sendikaların tüzüklerini okuyacaklar. Daha sonrada o tüzükte belirlenen amaçlar için çalışacaklar.
Bir anlamda da kontrol işlevi görecekler. Sendika yönetimlerini, iş yeri temsilcilerini denetleyecekler. Yetmez birde karar süreçlerine katılacaklar.
Durum tespiti yapalım. Yukarda idealize ettiğim ve teorik anlamda kimsenin itiraz edemeyeceği şeyler gerçekte böyle mi? Hayır. Gerçekte hiçte öyle değil. Neredeyse tam tersi diyebiliriz.
Sendikaların yetki süreci olması nedeniyle her sendika gibi bizde iş yerlerini dolaşıyor ve çalışanlarla görüşüyoruz. Durum gerçekten tarif edilebilecek gibi değil. Hangi sendikaya üye olduğunu sorduğumuz bir arkadaş bilmediğini söyleyebiliyor. Hangi sendikaya üye olduğunu bilen bir diğer arkadaşta laf olsun diye üye olduğunu ama bir işe yaramadığını düşündüğünü de ekliyor sözlerine. Yada bilmem kimin hatırına üye olanlar, bilmem kimden çekindiği için üye olanlar vs vs.
Şimdi ilk paragrafta yazdığım konuya dönelim. Konumuz samimiyet ve sorumluluktu. Bu durumu sendikal çalışmalara uyarladığımızda göreceğiz ki işin içine giren, sorumluluk alan, karar süreçlerine katılan, olumlu yada olumsuz eleştiri yapan insan sayısı arttıkça sendikal mücadelede büyüyecek ve işe yarar hale gelecektir. Sendikal mücadelede gerçekten samimi olan ve sorumluluk alan arkadaşlarımız yok mu? Elbette var. Hatta hiçte azımsanmayacak sayıda ve cidden özveri göstererek çalışıyorlar. Ama yeterli değil. Yani herkesin gücü, becerisi oranında bu sorumluğu alması gerekir. Bu mümkün değilse bile en azından çoğunluğun bu yönde tercih kullanması bu sorunu halletmeye yol açabilir.
Demek ki (söylendiği kadar basit değil ama) ihtiyacımız olan sadece samimiyet ve sorumluluk.
Sağlıcakla...

Not: Bu yazı 26.04.2007 tarihinde Manisa Yarın Gazetesinde yayınlanmıştır.


Hiç yorum yok: