28 Nisan 2009 Salı

Bİ GÜN YİNE SHERATONDAYIM

Kafamda iki gün süren toplantının yorgunluğu ile yüksel caddesine doğru yürüyorum. Her ilden, farklı işkollarından sendika başkanları tam onaltı saat boyunca konuşmuştu. Her konuşulanın ve konuşanın dünya tahlilleri ile başlayıp ve istisnasız süreye uymadan devam ettiği konuşmalarda önemli şeylerde söylenmişti kuşkusuz. Ve ben o gün o saatte o önemli tahlilleri kafamda düzenlemeye çalışırken bile zorlanıyordum.

Yüksel caddesi kadar olmasada yorgundum.
Yorgundum çünkü toplantı 1 Mayıs öncesi yapılmıştı ve yerel seçimler de henüz tahlil edilmemişti herhangi bir toplantıda.
Yerel seçim süreci ve oldukça tartışmalı taksim meselesi, sendikal kriz, ekonomik kriz vb ağır konularda kürsüye çıkan sendika başkanları, konuştukça konuştular. Dinleyip, not aldığım, şaşırdığım, güldüğüm, gülümsediğim, konuştuğum onaltı saat…

Dedim ya önemli tahliller yapılıyordu söze “Küresel kriz”le başlanıyor ve “işçi ve emekçiler”le ilgili tahlillerle devam ediliyor sonunda da “ne yapmalı”yla noktalanıyordu.

İşçilerin ve emekçilerin bir sendika bu denli konuşulması oldukça doğaldı. Ancak her ne kadar önemli değerlendirmeler yapılsa da bir eksiklik, bir tatsızlık ara ara hissettiriyordu kendini. Neyse bitmişti. Geriye iki saat sonra başlayacak ve sabaha kadar sürecek bir otobüs yolculuğu, ardından bir sekiz saatlik mesai ve çocuklarla özlem giderilen dinlenme anları. Benim o anki ruh halim bundan ibaretti ve yürüyordum.

Sırtımdaki çantanın ağırlığındanmıdır bilinmez kollarımda bir uyuşma ile ilk gördüğüm banka oturdum. Az ötemde kıyafetlerinden garson veya komi oldukları belli olan İki genç büyük bir çöp torbasını çöp konteynırına doğru taşırken birisi diğerine; “Bi gün yine sheratondayım.” dedi ve restorantın arka kapısından gülüşerek içeri girdiler.

O anda sendika başkanlarının iki günlük konuşmalarında ve tahlillerinde bu şakanın içeriğine değecek bir değerlendirmenin olmadığını fark ettim. Ve kafamın içirisinde o cümle tekrar tekrar dönüp durdu. Yazılışının nasıl olduğunu dahi bu yazıyı yazarken öğrenmek zorunda olduğum bir oteller zinciri. Sheraton. Ve işçilerin, emekçilerin içinde ancak komi veya garson olarak bulunabildikleri ama müşteri olarak bulunma hayalleri ile yanıp tutuştukları masalsı mekan.

Yüksel caddesinden aşağıya doğru inerken hep bu cümleyi düşündüm. Sanırım sakarya caddesinde, biraz kendime geldiğimde, etrafımda sağlı sollu birahane ve cafeteryaların olduğunu fark ettim. Bütün kafeteryalarda istisnasız maç izleniyordu. Koca koca ekranlara kilitlenmiş insanlar, işçiler, emekçiler…

Bir çılgınlık yapmak ve cafelerden birine dalıp maç izlenen büyük ekranın önünde avazımın çıktığı kadarıyla bağırmak istedim.” Arkadaşlar birkaç gün sonra 1 Mayıs işçi bayramı var. Sekiz saatlik işgünü gibi bir çok hakkın kazanıldığı bir gün ve bayram. İki gündür, tam onaltı saat boyunca bunları bunları konuştuk.” Ama biliyordum ki yukarda yazdıklarım kadar bile konuşamadan tekme tokat dışarı atılacaktım. Buna rağmen yapmak istedim. Yapmadım. Tırstım.

Sonra az önce arkasından geçtiğim restoranta gidip gece yarısına kadar bekleyerek de olsa iş çıkışı o iki gençle konuşmak ve anlatmak geçti içimden. “Bakın gençler sheraton simgesel bir şeydir ancak sizler bu konuda şaka yaparken bile işçi oluşunuza yabancılaşıyorsunuz.” Fakat orada da daha cümlemi tamamlamadan “Delimisin.” Ünlemesiyle terslenecektim ve belki…

Şimdi bu yazdıklarımdan o gün orada cinnet geçirmiş veya kendini kaybetmiş olabileceğimi düşünebilisiniz. Ama öyle değildi elbette. Yada hiç olmayacak şeyler kuran bir haylperest de değilim. Bir insana ayak üstü, bir iki cümle kurarak bir şey anlatılamayacağını elbette bende biliyorum.

Ben, iki günlük toplantıda işçilerin, emekçilerin, yoksulların içinde bulunduğu bu yabancılaşma ve maç seyretme halinin neden sendika başkanlarının konuşmalarında konu edilmediğini sorgulamak istiyorum. Elbette onlarda benim yaşadığım türden şeyler yaşıyorlar ve farkındadırlar, ama acaba bu durum kanıksanıyor mu? Yada aşılamaz gibi mi görülüyor? Ben bunları soruyorum kendime ve çevreme.

Ne dersiniz aşılamazmı sizce de?

Sağlıcakla…

Hiç yorum yok: