15 Nisan 2011 Cuma

Diyalektik Kıpırdanmalar...

Metalde ilk grev başladığından mıdır nedir. İçim kıpır kıpır bu aralar.

Bu ne demek, demeyin. Çok önemli bir haber.

Metal işkolunda yirmi yıl aradan sonra grev çadırları kuruluyor.

Metal işçileri greve gidiyor.

* * *


İnsanca yaşanacak ücret, insani iş koşulları ve güvenceli gelecek için...

Tüm imkânsızlıklara, tehditlere, zorluklara rağmen çıktılar grev yoluna…

Ağır iş koşullarına, düşük ücretlere, güvencesizliğe hayır diyorlar.

Yıllardır sıfır zamlara, esnek çalışma dayatmalarına, insanlık dışı çalışma sürelerine, düşük ücretlere rağmen asılamayan grev pankartı dün asıldı işyeri duvarına...

* * *


23 Mart’ta metal grevi başladı.

Ardından onlarca işyerinde de aynı şey olacak ve kırılacak şeytanın bacağı.

Tüm metal işkolunda on binlerce işçi katılacak bu grev halaylarına.

Davullar, zurnalar çalacak…

Kollar havaya kalkacak.

Sloganlar atılacak.

İşçiler söküp atacak üzerlerindeki ataleti.

Sonra bir şenlik, bir şenlik ki sormayın…

Dedim ya içim kıpır kıpır, diye.

İçimde bir şiir kıpırdanıyor Attila İlhan'dan;

sen sen ol korkma karanlıktan
dik ışık çekirdeklerini
çünkü en berrak sular bile
en yağlı çamurlarla gelir(1)

* * *


Sekiz kişi bir pankartın arkasına dizilmiş.

İşimizi geri istiyoruz, yazıyor pankartta…

Fiziksel olarak dolduramıyorlar pankartın kapladığı alanı, ama sesleri gür çıkıyor…

Kırmızı Dev Sağlık İş önlüğü giymiş bir genç kadın haykırıyor.

Canı yanmış gibi değil, canı yana yana…(2)

Bu sese kulak verin, diyor.

Bu ses, seksen gündür direnen, Adana Numune Hastanesi Sağlık işçilerinin sesidir.

Bu ses, taşerona karşı, güvencesizliğe karşı duran sağlık işçilerinin sesidir.

Ardından gene sloganlar, sloganlar…

İşimizi geri istiyoruz...

* * *


Kimi ürkek, tedirgin ve korkuyor belli, ama yine de haykırıyorlar;

İşimizi geri istiyoruz…

Sonra polisin hepsini yaka paça gözaltına alışı…

Gözaltına direnmeler, sloganlar, haklılığın verdiği güç...

Her gözaltına alınma girişimine birbirlerini tutarak direnmeye çalışmaları…

O ne denirse yapan, ağzı var dili yok taşeron işçiler nerde, polise, başhekime, sağlık müdürüne, haksızlığa, hukuksuzluğa direnen bu işçiler nerde…

Ağzım açık izliyorum haber videosunu…

İçim daha bir kıpır kıpır…

İçimde ki şiir devam ediyor kıpırdanmaya;

karşıtıyla yüklüdür her şey
mutlak çözümlerden vazgeç
tartışılmaz mükemmellikler
ne gizli kusurlarla gelir(1)

* * *


Yirmi emek örgütü 3 Nisanda Ankara’da olacaklarını açıklıyorlar…

Güvencesiz-esnek çalıştırmaya, taşeronlaştırmaya, sendikasızlaştırmaya karşı direnenler, mücadele edenler olarak bu süreci bilinç ve dayanışma ile donatmak amacıyla, ortak taleplerimizi haykırmak için yeni bir adım atıyor, 3 Nisan’da Ankara’da buluşuyoruz, diyorlar.

Kimler yok ki bu yirmi örgütün içinde; DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş, Dev Sağlık-İş, Nakliyat-İş, Limter-İş, Sine-Sen, Dev Maden-Sen, Sosyal-İş, Emekli-Sen, Basın-İş. Türk-İş’e bağlı Petrol-İş, Hava-İş, Tek Gıda-İş, Belediye-İş, TÜMTİS, Deri-İş. KESK’e bağlı Eğitim-Sen, SES, Haber-Sen. Türk Tabipleri Birliği ve Enerji-Sen…

Yirmi örgüt... Şimdilik diyorum, şimdilik yirmi…

İçimdeki "diyalektik gazel" kıpırdanıyor;
nasıl doğmakla başlarsa ölüm
ölmekle başlar öyle hayat
bil ki dünyayı sarsan sıçramalar
birikmiş şuurlarla gelir...(1)

Sağlıcakla...

Dipnotlar:
(1) Atila İlhan- Diyalektik Gazel
(2) Can Yücel- Açız

Hiç yorum yok: