10 Ocak 2013 Perşembe

An...


Bu gün yazı falan yazmayayım diyorum.
Yada en azından yazdığım yazı, çok anlaşılır, genel geçer bir konu olmasın. 
Ben bu gün Metin Kaçan için dertleneyim. 
Bir boğazın köprüsünden aşağı bırakmış bedenini ve takside kalan çantasından anlamışlar kim olduğunu... 
Bir romanını bıraksaydı anlaşılırmıydı kim olduğu?
...
Bu gün açayım internetten "Ağır Roman"ı izleyeyim. O hal üzre düşüneyim; "intiharın arifesinde, yaşamın şerefesinde" diyenin vardığı sonuca kafa yorayım...
Taksideki son dokuz saniyesini hayal edeyim onun…
Edip Canseverin masa şiirindeki; "Biranın masaya dökülüşü..." an... "tahrip gücü yüksek saatli bir bomba...dır patlar an" (1) diyerek
...
Tam boğaz köprüsü üzerinde taksi şöförüne: "Bi saniye dururmusunuz..." dediği, ömrünün son dokuz saniyesini… 
Sonra tam altıncı saniyede cüzdanını ve cep telefonunu arka koltuğa bıraksın. 
Bu, geriye doğru sayımın altıncı saniyesinde olsun...
Her intihar bir geriye sayımmıdır, yoksa ileri doğru bir sıçrayış mı, diye düşüneyim.
An be an geçsin aklımızdan tüm bunlar...
An be an…
O anın Metin Kaçan'ın beyinde bıraktığı ince sızılı salıgılar aklıma düşsün benim… Saniyenin uzun, salisenin geçmiyor gibi geldiği anlarda  "Borçları kefilleri ve bonoları unut…(2)” alım…
“İkramiyeler bensiz çekil…(2)”sin dünyada... denen anı anlayalım…
Karar anına…
An'a...
Ve belki yüksekten korkan bir kişinin, en büyük düşüşe sevdasıdır bu, hangimiz tam olarak bilebiliriz ki… 
O her an akla gelen...
O karşı konulmaz, dizlerin bağını çözen heyecan, karındaki karıncalanma, o öldüren merak...
Yıllarca içinde biriktire biriktire; o vazgeçilemezliğine karşı koyamaz halde, bir dantel gibi ilmek ilmek işlenen düşüş anıdır o belki, kimbilir.
Tüm bunları düşüneyim bu gün…
... 
Sonra boğaz köprüsünden aşağıya, ummana...
Beton etkisi ürpertiye son bir göz atış... 
Tam üçüncü saniyede olmuş olmalı bu...
Üç…
İki…
...
İkinci ve birinci saniyenin uzun uzun yaşanması, nabzın hala atıyor olmasındaki ağırlık... 
...
Kimi sevgililer, yaşanmışlıklar, kırgınlıklar bir bir geçerken ışık demetleri içinde, mısra mısra... 
Boşluğa bırakılmak için bedenin, ayak kaslarındaki gerilme, kolların iki yana açılması; saçların, kirpiklerin ürpertisi...
Kalp basıncının şahdamarındaki etkisi...
Kirpiğin kaşına değdiği an...
...
Yok, bu gün taşeron işçilerin işten atılması konusunu erteleyeyim. 
Doğal gaza, elektiriğe gelen zamların yanında asgari ücretteki artışın komikliği, dursun bir yanda... 
Bırakayım asgari ücret tespitindeki danışıklı yoksullaştırma oyunlarını…
Sağlıkta dönüşüm övgülerine bir başka yazıda cevap yetiştireyim.
Ben bu gün, en azından anlaşılır bir konuyu olsun, yazmayayım.
Ben bu gün, boşlukta hızla düşmekte olanın düşüncelerine dalayım.
Ömürme şelpe vururken bir bağlamanın telleri, ben o an, diyeyim...
O an...
Sağlıcakla…

(1) Atila İlhan
(2) Turgut Uyar

Hiç yorum yok: