30 Aralık 2011 Cuma

2012 için ufak taktik değerlendirmeler...‏

Eskiden tek bir tv kanalı vardı ve o kanalda da tek bir dizi...
En hatırda kalanı ise "Bizimkiler" dizisiydi. 
Dizinin temposu hayatın temposu gibiydi. Öyle şimdikiler gibi bir bölümde seksen iki skandal olmuyordu o yıllarda gösterilen dizilerde.
Bizimkiler kışın bir apartmanda yazında "Yazlıkçılar" adıyla yazlıklarda olurdu hepsi bu...  
Misal, Ali'nin küçük yaramazlıkları, kapıcının işlerden kaytarması, apartman yöneticisinin "Tutarım zaptı." tehditleri ve Cemil'in karısından gizli cam kenarında bira içişi. 
İşte böyleydi o zamanın yıllar süren dizisi. 
Şimdi öyle mi?
Korkunç bir tempo ve aklın sınırlarını zorlayan skandal ilişkiler yumağı, kimin eli kimin cebinde halay çekiyor bilmek imkansız. 
Bakın şimdi bu dizilerden biriyle ilgili kısa bir değerlendirme yapayım;
(Allah'ım aklıma mukayyet ol.)
Bir adam, bir işçi, bir araba servisinde usta. 
Bu ustanın 17 yaşındaki kızı bir zengin oğlandan hamile kalıyor. Bu zengin oğlan kaza mı geçiriyor, nasıl oluyor tam anlamıyorum. 
Zengin oğlanın babasının bu 17 yaşındaki kızı istememesi de bahane ediliyor ve her yanı kırık halde zengin oğlan yurt dışına gidiyor. 
Kız hamile, karnı büyüyecek... 
Kız bu hamileliği ile ne yapacak telaşı. 
Kız, bir süre, siyasi davalardan içeride yatmış ve yeni yurt dışından gelmiş teyzenin evinde kalıyor. Teyze, bu kız hamile, demeden kızı kanepede yatırıyor, neyse. 
Bu arada teyze eski davalardan bir polisin komploları ile boğuşuyor. Gözaltına alınıyor. 
Sonra bu hamile kız babasının patronun aşırı babacan(!) tavrı sayesinde dünya evine giriyor ama öylesine, kağıt üstünde yani...
Patronun kızı bu hamile kızdan hoşlanmıyor, alıyor babasının yatını denize açılıyor.
Usta kızı hamile kaldı diye, namus şeref derken, hop bi bakıyoruz başka kadınla, Heybeli'de her akşam mehtaba çıkıyor...
Ustanın oğlu boş durur mu, oda kız kaçırıyor, ustanın büyük kızı ise geceleri evden kaçıp barlara takılıyor barmenlerle falan birlikte oluyor. 
Ustanın takıldığı kadının belalısı bir polis ustanın damadı ve patronu olan sakallıyı vuruyor. 
Ustanın barlara takılan büyük kızı, küçük kız kardeşini hamile bırakan zengin gencin babası ile bir bar ortamında tanışıyor, ardından onlarda Heybeli havasında... 
Bu küçük kızı hamile bırakan zengin oğlan bir aşçı ile takılıyor, hem sos yapıyorlar hem beraber oluyorlar vs. 
Bu aşçı kız hikayenin başında ustanın kızını hamile bırakmış olan bu zengin oğlana aşık oluyor, oğlan oralı değil. O daha önce hamile bıraktığı ve bir oğlu olduğundan bile habersiz olduğu halde, oğlunun anasının peşinde. 
Yani buraya kadar yazdıklarım benim izleyebildiklerim, onlarda, bu dizinin toplam üç, dört bölümünün; on, on beşer dakikalık bölümlerinden ibaret. 
Halbuki "Bizimkiler" dizisini üç yıl izlesem bu olayların çeyreği dahi olmazdı. 
Oysa şimdi yukarıda bahsettiğim dizi gibi onlarca dizi kiminde aynı tempoda kiminde ise daha da abartılı olarak, bir o kadar tv kanalında seyre sokuluyor ve her akşam oturup o sihirli kutunun başına, ağzımız açık seyrediyoruz bu masalsı ihanet dünyalarını.
Bu masalsı, bu erişilmez dünyalar hangi acılarımıza enjekte edilmiş ağrı kesiciler yada hangi yaramıza sus payı uyuşturucu kremler, ben asıl bunun üzerinde durmak istiyorum.
Bir bakalım:
Asgari ücrete % 3 artı 3 zam yapmayı planlayan asgari ücret tespit komisyonun önüne giden Dev Sağlık İş üyelerine biber gazı sıkılmış ama ülkedeki milyonlarca asgari ücretli ve eşleri muhtemelen şu konuyu tartışmışlardır o akşam; Bu zengin oğlandan hamile kalan kız babasının patronuyla evlendikten sonra zengin oğlanla karşılaşırsa ne yapsın? Kimi zengin oğlana geri dönsün çünkü ablası da zengin oğlanın zengin babasıyla barlarda takılmaktadır ve bu şekilde çifte düğün olur. Kimi ise kız kocasında kalsın, zira kocası da ziyadesiyle zengindir ve eldeki bulgur Dimyattaki pirinçten daha garantidir.
Milletvekillerinin aile hekimliklerine her başvurudan 3 TL alınması ile ilgili yasayı yaptıktan hemen sonra, gece yarısını biraz geçe, kendilerini kıyak emekli ettikleri bir günde de belki şu konuda kafa patlatıyor dur emekli karı kocalar; Ne olacak bu Kuzey'in hali, Güney'denmi esse daha iyi yoksa babasını mı dövse daha evla?
Bu kadar yoğun dizi trafiği altında nasıl etsek de kendi gündemimize yönelsek?
Bazı magazin haberlerin içine mi yedirsek emeğin gündemini...
Örnek; Manisa Turgutlu'da hırsızların lokantanın camını kırıp cacık çalmalarından bahisle Turgutlu Çal dağında yapılan çevre kıyımdan bahsetsek ilgi çeker mi acep...
Yada ne bileyim, Ankara havası bir klibin içine mi montajlasak, vekillere yapılan kıyak zammı ve aile hekimliğine konan katkı paylarını protesto etmek için meclise yürümek isteyen SES Ankara Şube üyelerinin önce önünün kesilip ardından da biber gazlı, coplu saldırıya uğrama görüntülerini... 
Keşan müftüsünün Noel Baba'ya ilişkin: "İyi adam olsa bacadan, pencereden girmez, kapıdan girerdi." demişliğine katılıyoruz ama gülmekten deyip sözü ticarileşen sağlığa getirsek ve kapıdan kovduğumuz özelleştirmelerin bacadan girdiğinden mi tellendirsek muhabbeti. ...
Ne yapsak ne etsek...
Ha bu arada 2012'den bir beklentim yok, 2011 kadar üzmesin yeter...
Sağlıcakla...

24 Aralık 2011 Cumartesi

Ya bügeleke kokum.

Bügelek dağından köyün üzerine doğan o kocaman dolunay, adeta gökyüzünde asılı duran bir tepsi gibi her yanı pirüpak anlatıyordu. 
İşte o gece ayın şavkı altındaki o köyün onlarca toprak evlerinden birinde bir ana "Ya bügeleke kokum."(1), dedi. "Tu zanena...(2)
... 
Kadın bir yandan oğlunun ateşini yokluyor bir yandan da dolunayın aydınlattığı Bügelek dağına bakıyor ve yalvarıyordu. 
- Ya bügeleke kokum. Sen oğlumu bana bağışla... 
...
Cam kenarına pekinin üstüne serilmiş döşekte yatan oğlan çocuğuna dokunmasaydınız anlayamazdınız annenin yalvarmalarına sebep hastalığı. Dokunduğunuzda ise; Eyvah... Bu çocuk yanıyor...
...
Akşamdan beri ne yaptıysa düşürememişti oğlunun ateşini ve korkuyordu.
Korkusu yersiz değildi. Tam dört çocuğu bu yüzden, titreye titreye erimiş gitmişlerdi. 
O günlerde köyün yaşlı kadınları bu hastalığa "Tıbıx boğması" demiş ve nefesi güçlü birinin okumasını tavsiye etmişlerdi. 
Öyle yaptılar hep. Ateşler içinde yanan küçücük çocukların üstünü örtüp başında kuran okuttular.  O anne tam dört kez  ateşler içinde ve üstü sıkı örtülü çocuklara uyanık kalındığı günlerin sabahında yorganların altında, haşlanmış çocuk ölüleriyle karşı karşıya kaldı. 
...
Ağladı, fiza etti. 
Artık bu teşhislere inanmıyordu. İnandığı tek yöntem vardı; çocukları suya koymak. 
Almancı bir akraba söylemişti. "Çocukları kimsenin boğduğu yok, sen üstlerini örtme suya koy ve korkma, demişti." O öneriyi dinlemiş ti. Böyle zamanlarda çocuğunun üstünü açıyor ve banyo ettiriyordu, banyodan sonra da ıslak bezlerle devam ediyordu tedaviye. İki çocuğunu bu sayede kurtarmıştı. 
...
Ama bu sefer banyo ve ıslak bez de fayda etmiyordu, çocuğu gözlerinin önünde eriyordu. İşte o anda ay ışığının aydınlattığı Bügelek dağına yöneldi ve tek umudu Bügeleğe yalvardı.
Ona öğretilen iki şey vardı birincisi çocuğun alınına ve eklem yerlerine ıslak bezler koymak ikincisi ve yıllardır her sohbette adı geçen ve belki ona göre en etkilisi olandı,  Bügeleğe yalvarmak...
...
Çocuğu için her iki bildiğini de eksiksiz yapıyor ve ağlıyordu. 
Dua ederken ağlamak yöre kadınları için gerekliydi. İnancı ve çaresizliği ifade ediyordu, sığınma haliydi onlardaki bu ağlamayla karışık dualar.
Sığınıyor ve diliyorlardı. 
...
Sığındı ve diledi.
...
Bügelek dağı o gece hiç olmadığı kadar aydınlık göründü gözüne. 
Ama Bügeleğin aydınlık hali bile içindeki sıkıntıyı tümüyle dağıtmaya yetmedi ve kendi kendini teskin etmek zorunda kaldı. 
-Bügelek gerçektir, dedi.  
-Bügeleğin sahipleri vardır. 
-Biz sahipsiz değiliz. 
-Bu oğlan sahipsiz değil. 
-Herşeyin olduğu gibi bizim de sahibimiz var.
...
Ya bügelek oğlumu bana bağışla üstüne kurbanla gelirim... 
...
Dağlar, taşlar, pirler, kokumlar sıma kes be vayir meke...(3)
...
Ya bügeleke kokum...tu zanena...


(1) Ya yaşlı bügelek.
(2) Sen bilirsin.
(3) Siz kimseyi sahipsiz koymayın.

6 Aralık 2011 Salı

Bir 21 Aralık sabahı ünlemesi...

Bir 21 Aralık sabahı ünlemesi...

-Huuu... Kız... Ayşaa...
-Buyur Iraz tezze.
-Gı nere gidivatın?
-Doktora...
-Böğün günlerden ne?
-Çarşambaa...
-Çarşambaa... E böğün Aralık 21 demi?
-He 21...
-Gı ben sana evvelsinde ne didim?
-...
-21 Aralık günü Grev va demedim mi?
-Dediiin..
-Ayşa beni günaha sokma... Madem dedim ne demeye doktora gidiyon? Böğün Grev va ya...
-Aman Iraz tezze beee, bu hemşerile, doktola ne çok Grev ediyola bee, ne vamış bu kaden Grev edcek?
-Ayşa bunlar baharınan ne didiydile? Sözlerimi geri alamaycen dimediler mi? Nisanın 19-20 sinde de Grev etmedile mi?
-Ettileee...
-Ettilede haklarını alabildile mi? Alamadıla... Hakla her gün daha kötü oluveriyomuş. Geçen eve kadar geldi bu kızanna bana bi bir bellettiler. Bak ne dedi çocom; o günden sonra hökümet meclis neyin boşvemiş, yetki almış, kendi bir bir kanun gibi kararneme çıkarıyomuş. Deprem oluyo hökümet bıradıveriyo depremi sağlık ilen ilgili kararnameler çızıktırıyomuş. Geceleyin bilmem kaçta çıkarmışla en son kararnameyi habarın vamı?
-Yoo ne devatılamış ki kararnemede?
- Bütün hastaneleri aynı şu sahildeki oteller gibi ayırıyolamış. Kimine A deyolamış, kimine B, kiminleyin C, D, E... öyle gidiyomuş. Nasıl beş yıldızlı oteller va, dört yıldızlı, sona Ahmatın pansiyonu va ya sahilde, onun kibi.
-Noolcamış ki?
- Parası olan ey hastanaya, olmayan Ahmatın pansiyona deyivicelemiş. Ahmatın pansiyonu o koca koca otellerle bir mi?
-Deel elbet...
- Hastanaları zenginler işletecek, bu hemşerile, doktolada onların emrinde olucamış. Gari vatandaştan ne kadar yolunu ise o kadar para alıcekle miş.
- Iraz deyze kötü olu be öyle.... Parası olan ey tedavi olacak, fakır avucunu mu yalıycek yani?
- Kızanna eyle dedi... Emmin pek inanmadı, emme ben inandım. Bak yabancı dokto, yabancı hemşerile de geticeklermiş.
-Aboo tezze biz yabancı dil neyin bilmeyiz. Kı bizim halımızdan İstanbul'lu Doktorlar zor annayıveriyo yabancı doktor ne anlayacak. Kı geçen Halis doktora "barnağım acıyıvatı" deyonda, Şazimetin kızı yok mu orada hemşeri ona soruyo, bu ne deyo diye... Koskoca doktor olmuş "barnağı" bilmeyero...
-Ayşa, doktor nerden bilecek senin kırlı kibin konuşmanı?
...
- E Iraz tezze daha neye Grev edivatılarmış bu hemşirele, kızanna ne anlattılar sana, hel bi yol deyi vede bilem...
- Gı sadece doktorla, hemşerile deel, örtmenlede Greve gidip durumuş...
-Onların derdi neymiş ki?
- Bunlar hepsi bi konfederansonmu neymiş ona üyelemiş. Doktola, ebele, örtmenle, ivergi memurlaı, belediyede çalışan Hüsen, hepicezi... KESK'mi ne deyivatıla adına, o na üyelermiş işte. Bu Grevide KESK karar almış... Okullarda, hastanelerde para alınmasın, vergi adaletli toplansın, hepsi birden kadrolu çalışsın isterlemiş. İşten atılmasınna, zorunan tayinleri çıkmasın derlemiş. Bunların KESK'inin başkanıynan daha bi sürü yöneticisi dama atılcemiş. Bunla hökümata garşı gelivatıla ya, hökümatta bunları türlü oyunna dama atıveriyomuş. İşte onuda deyivedi kızanna..
-E Iraz tezze, hadi madem bana gidemde bi kahve ediveren sana...
-Kı heç demiycen zannettiydim, gavurun kızı seneee...
Sağlıcakla...