19 Ekim 2010 Salı

KARTON KUTU

Kapıyı açtığımda somurtkan yüz ifadesi ile ellili yaşlarda bir bey, oldukça yorgun bir o kadar da ezik duruşu ile elindeki kutuyu bana doğru uzatarak:
-Bu kutuyu size gönderdiler dedi.

Kutuyu elime alır almaz içimde bir şeylerin kıpırdandığını hissettim. Bu, kutunun içinde ne olduğunu bilmenin, ama bir şey yapamamanın duygusal ağırlığıydı.

Karton kutuyu ellerimin arasına bırakır bırakmaz dönüp giden hademenin arkasından sadece bakakaldığımı hatırlıyorum.

Kutuyu kimin gönderdiği veya içinde ne olduğunu sorma ihtiyacı dahi hissetmedim. Şimdi oldukça garip gelen iç güdüsel bir korku sayesinde biliyordum kutunun içinde ne olduğunu.

Elimde karton kutu ile öylece kalakaldım.

Karton kutuyu ne açabilirdim, nede bir kenara bırakabilirdim artık.

Çünkü biliyordum;

Karton kutuda ölü bebekler vardı. Sayısı yüzlerce... Doğduklarını hissetmiş ama dünyaya ilişkin, ancak yeni doğan servislerindeki küvözlere kadar fikirleri olan ölü bebekler. Aynı anda onar onar ölüp, neden öldüklerini bilmeyen, ölü bebekler.

Karton kutuda Tuzla tersanelerinde kum torbası kadar değeri olmayan ölü işçiler vardı. Kimi metrelerce yüksekten düşerek parçalanan, kimi tonlarca ağırlıktaki gemi parçalarının altında ezilen, kimi kum torbası niyetine boğulan, kimi ölümün hangi tenhalıkta kendini beklediği merakıyla bekar odalarında gün sayan işçiler.

Karton kutuda Novamedli kadın işçiler vardı. Maske kullanmaları gereken bir işte sırf usta başı konuşup konuşmadıklarını anlasın diye maske takmalarına dahi izin verilmeyen ve zehirlenen novamedli kadın işçiler. Doğurmak istemeleri bile patron iznine bakan, yorgun novemedli kadın işçiler.

Karton kutuda ölü kot kumlama işçileri vardı. Daha yirmi, yirmi ikili yaşlarda ciğerlerine dolan kum yüzünden silikozis hastalığına yakalanan ve ölen kot kumlama işçileri. 50 liralık maske çok görüldüğü için ve hasta olduklarını ancak askerde çürüğe çıktıklarında öğrenen ve en fazla bir iki yıl yaşayan sigortasız, yoksul kot kumlama işçileri.

Karton kutuda sendikaya üye oldukları için işten atılan Yörsan, Menderes, Antoliv, Goodyear işçileri vardı. Sendika üyeliğini hainlikte eş tutan işveren mantığının doruk yaptığı fabrikaların onurlu işçileri.

Karton kutuda hastasından kaptığı Kırım Kongo Kanamalı Ateşi mikrobu yüzünden hastalanan ve hasta olarak yattığı sürece döner sermaye ücreti kesilen hemşireler, doktorlar vardı. Mesleki ilkeleri ayaklar altına alınan, performansa dayalı ücret sistemi ile yaptığı işe yabancılaştırılan sağlık emekçileri.

Karton kutuda mevsimlik işçiler vardı. Her yıl uzun yolculuklarda, trafik kazası geçirmez, sıtma ya da koleraya kapılmaz, tuvaleti banyosu olmayan naylon çadırlarda insanlık dışı koşullarda yaşamayı becerebilirse, köyüne dönüp bir yıl sonraki mevsimlik işçi olma yolculuğuna tespih çeken mevsimlik işçiler.

Karton kutuda köyüne çöp dökülmesin diye mücadele eden Develi köylüleri vardı. Hayatında hiç likit yumurta ile pişirilmiş omlet yiyememiş olan, ama köyüne, geleceğine, toprağına sahip çıkmanın ne demek olduğunu bilen Develi köylüleri.

Karton kutuda, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası kanunu yüzünden emekli olamayacak işçiler ve yeterli sağlık hizmeti almayacak yoksullar vardı.

-Ne var o karton kutuda?

-Karton kutuda; Bebekler, işçiler, yoksullar, köylüler...

Sağlıcakla...
07.10.2008

Hiç yorum yok: