"Her durumun dili daha başka durumlardır." der “Duruş” adlı şiirinde Edip Cansever.
Ondandır çevre bakanının, kanser hastası Dilek’e, anlamaz anlamaz bakması.
Ne diyor? “Yardım ediyoruz, alınıyor.”
Şaşırıyor, oysa onun bildiği tek durumdur bu. Yardım vermek, yardım almak.
O ona yardım edenlere, alınganlık etmemiştir bu güne kadar. “Allah razı olsun.” demiştir.
Alıp cebine koymuş, düşürmemeye gayret etmiştir. Bu…
O kendisine TOKİ başkanlığı verildiğinde de, milletvekilliği uygun görüldüğünde de, bakanlık yolu açıldığında da, velinimetine şükran duymuş, hayır dualarını eksik etmemiştir.
Veren el vardır, alan el vardır. Durum da duruş da bundan ibarettir, sayın bakanın nezdinde... O bildiği duruşu sergilemiştir, en vakur haliyle.
***
Ancak durum hesap edilenden farklı gelişmiş, kanser hastası genç kadın, paranın eline sıkıştırılması üzerine düşünmüş ve insan olmanın en yalın hali ile “ben dilenci değilim” sonucuna varmıştır. Bir duruş sergilemiştir.
Bu durumda yapılması gereken, verilen parayı iade etmek ve iki çift laf etmektir.
Öyle yapmıştır. “Belli ki siz hiç çaresizliği tatmamışsınız. Sayenizde insanlık açısından bir kez daha hayal kırıklığına uğradım. Ben dilenci değilim.” demiştir.
Bakanda olsanız, hükümdarda… birkaç kelime sizi alıp yerden yere vurabilir ve yüz hatta bin yıllarca o halinizle anılabilirsiniz.
Tıpkı, Büyük(!) İskender’e “Gölge etme başka ihsan istemez.” diyen Diyojen’in binlerce yıl minnetle anılması gibi…
***
Bu gün ne bu hal, nereye gidiyoruz diye düşünüyorsanız, benim bu düşünceye cevabım; bir “duruş” eksikliği nedeniyle bu halde olduğumuzdur…
Toplumsal olarak, bulunduğumuz her alanda, Dilek gibi, sadece kendi bireysel kurtuluşumuz için değil, diğer kanser hastaları içinde bunu düşünebilmektir, duruş…
Bulunduğun alanda yaşadığın sorunlara, nasıl çözümler bulduğuna ve bu şekillerin ahlaki olup olmadığını düşünebilmektir, insan olmak.
Diyelim kamuda çalışıyorsunuz; öğretmen, hemşire, doktor, hizmetli ya da küçük bir banka servisinde memur(*); sırf daha rahat bir pozisyonda olabilmek için, birilerine eyvallah diyorsanız, Duruşunuz yanlış, demektir.
Dilenci gibi olursunuz ve her zaman başınızda size sadaka veren, ihsanda bulunan, yardım eden birileri yer alacaktır.
Bu dilenci gibi olma hali zamanla ruhunuzda bir yoksullaşma meydana getirirki, tıbben tedavisi yoktur. Ve şairin dediği gibi; ne kadar zengin olsanız yoksulluğunuz bitmez. (*)
***
Dün Dr. Ersin Arslan’ın bir hasta yakını tarafından bıçaklanarak öldürüldüğü günün yıl dönümü idi.
2012 Nisan'ında işlenen bu cinayet, tüm sağlık çalışanlarının yakıcı şekilde hissettiği, sağlıkta şiddet olgusunun doruk yaptığı bir andı ve 'ölümden öte köy yok' diyen bütün sağlık emekçileri, geçen yıl, işlerini bırakarak sokaklara çıkmıştı.
Bu yıl işte o kara günün yıldönümünde üç ayrı duruş sergilendi.
SES ve TTB’nin öncülüğünde 12 sağlık örgütü(hemşireler derneği, ebeler derneği, sosyal hizmet uzmanları derneği, psikologlar derneği vb.); “Grev, dedi ve aynı gün yurdun büyük bölümünde alanlara çıktı. “Sağlıkta şiddet sona ersin.” diye haykırdı. Manisa’da da CBÜ Hastanesinde 350–400 kişi ile görkemli bir eylem gerçekleştirildi. Akhisar ve Salihli’de basın açıklamaları yapıldı.
Türk Sağlık Sen Ersin Arslan’ın ölüm yıldönümünü “yas günü” ilan etti ve tüm ülkede bununla ilgili mesajlar vereceklerini açıkladılar. Nasıl bir mesaj verecekleri çok anlaşılamadı. Ancak Manisa Devlet Hastanesi Bahçesinde 30–35 kişinin katıldığı bir basın açıklaması yaptılar.
Sağlık Sen ise hani en büyük(!) en yetkili olmakla övünen Sağlık Sen nasıl bir duruş sergiledi, derseniz. Bilmiyorum. Açayım web siteleri bakayım dedim. Gördüm ki; “Kalite ve Performans konulu AB projesinin Almanya aşaması tamamlanmış.” Ne demekse… İlgilenmedim. Almışlar ve düşmesin diye dikkat ediyorlar diye düşündüm.
İşte üç farklı duruş… Yorumu siz okurlara bırakalım.
Sağlıcakla…
(*)Edip Cansever
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder