14 Şubat 2013 Perşembe

Kabuk bağlamayacak bir yara; Sağlık Ocağı…


Birisi size bir adres sorduğunda, adres tarifini bir sağlık ocağından yada devlet hastanesinden yapmayın. 
Sağlık ocağının karşısında; yada devlet hastanesinin doğusunda, demeyin. 
Yanlış bir tarif olur çünkü... 
Sağlık ocakları kapatılıp yerlerine aile hekimliği muayenehaneleri açılalı tam dört yıl oldu.  
Ne fark eder, ha sağlık ocağı demişiz ha aile sağlığı merkezi?
Çok fark eder...
İlkin şunu söyleyeyim; sağlık ocağında bir sağlık ekibi vardı.
Doktor, diş hekimi, hemşire, ebe, sağlık memuru, laborant, çevre sağlık teknisyeni, tıbbi sekreter, memur, sıtma savaş işçisi, hizmetli…
Peki, ne iş yapardı sağlık ocağı?
Ekip içerisinde bulunan bütün meslek gruplarının işlerini yapardı. 
Çevre sağlığı onun işiydi misal...
Komşunuz sizin bahçenize kirli su akıtsa oraya başvurabilir, çözüm talep edebilirdiniz. 
Sanayiden pis bir koku geliyor akşamları balkona çıkamıyoruz, deseniz; bu bizim işimiz değil, demezdi sağlık ocağı. Suynuzun klorlanıp klorlanmadığı onun kontrolündeydi. Gıda ile ilgili üşyerlerine ruhsat verirdi, sağlık ocakları. 
Gebeler evde takip edilirdi. Eve gelen ebe hanımlara saygı gösterirdi ev halkı. Hamilelikte ne yenecek, ne içilecek, yiyecekler nasıl hazırlanacak, ebe hanım tarfından tek tek anlatılırdı. Çocuk doğdu, nasıl emzirilecek; bizzat evde verilirdi eğitimi…
Diyelim kaynananızla yaşıyorsunuz ve eşinize dahi açamadığınız bir takım sorunlar yaşıyorsunuz; işte o sorunları ebe hanıma açardınız.
Sizi dinlerdi, derdinize ortak olur, gerekirse çözüm için çaba sarf ederdi. 
Diş hekimi dişinize bakardı. 
Laborantı tahlilinize...
Hemşire, hemşirelik mesleği ile ilgili tedavilerinizi yapardı...
Ebe (ki sağlık ocağının asıl omurgası odur) gebe, bebek, çocuk takiplerini yapardı. 
Aile planlaması (ki bundan da vazgeçildi çok şükür) hizmetlerini verirdi.
Doktor ekibin lideriydi. İdealist ve biraz dikbaşlı olurdu çoğunda; eşrafa, godamana, bürokrata karşı hastalarını savunurdu. Kirli akan dereler, kömür tozu getiren yağmurlar onu sıkıntıya sokardı, halk sağlıkçıydı aynı zamanda... 
Hastaları muayene eder, ilaçlarını yazar, çevre sağlığı kontrolüne çıkardı. 
Başvuran hiç bir hastaya sen bana bağlı değilsin demez, ilgilenirdi. 
Sağlık ocağı binasına kira ödemez, orayı kendi evi gibi bilir korur, kollardı.
Sağlık ocağının en önemli özelliği neydi biliyor musunuz?
Paranın lafı bile olmazdı orada...
Şimdi ne var?
Aile sağlığı merkezi…
İçinde de aile hekimi ve aile sağlığı elemanı(!)...
Ne demek aile sağlığı elemanı?
Hemşire, ebe, sağlık memuru, laborant, çevre sağlık teknisyeni, tıbbi sekreter, memur hatta yerine göre hizmetli...
İnanın hiç abartmıyorum. 
Kısacası; "ne iş olsa yaparım" demek aile sağlığı elemanı...
Hemşirenin elemanlaştırılması, ebenin değersizleştirilmesi, sağlık memurunun yok sayılması, laborantın kıymetsizleştirilmesi...
Birçok işi bir kişiye yıkıp; az kişi ile çok iş yaptırabilmenin adıdır; aile sağlığı elemanlığı…
Aile sağlığı elemanlığı; canı çıkana kadar; enjeksiyon, pansuman, hasta kaydı, bebek takibi, gebe takibi, aile planlaması hizmetleri yapıp arta kalan zamanda da; “Çocuklarınızı aşıya getirin.” Lütfen diye yalvarmaktır aile sağlığı elemanlığı…
Aile hekimi?
Oturduğu odaya, muayene masasına, steteskobuna kira ödeyen; bir yandan hasta muayene eden diğer yandan; elektrik, su doğalgaz faturasını düşünen...
Aklının bir köşesinde sürekli emekli mi olsam, işyeri hekimliğine mi geçsem, ne yapsam, ne etsem diyen kişidir. 
Bırakın sağlık ocağı çevresini, odasının dışıyla bile eğer performansa olumsuz etkisi yoksa dönüp bakmayan kişidir. 
Eşrafa, godamana, bürokrata iyi geçinilmesi gereken kişiler olarak bakandır aile hekimi...
Sözleşmelidir çünkü... 
Evet, bundan tam dört yıl önce kapatıldı sağlık ocakları ve ben adres tarifini yazıya giriş olsun diye yazdım inanın... 
Keşke sağlık ocaklarının kapatılmış olmasının olumsuzluluğu bir adres tarifi kadar hafif kalsa...
Bundan belki on, belki onbeş yıl sonra daha net anlaşılacak, bu sürecin yıkıcılığı...
Ama gel gör ki anlatmaya kiyayetsiz kalıyor kelimeler. 
Tam dört yıl önce kapatıldı, sağlık ocakları; tıpkı köy enstitüleri gibi…
Her ikisi de kabuk bağlamayacak bir yara olarak kalacak hafızalarımızda...
Yazı çok uzadı, devlet hastanelerini de sonraki yazıya...
Sağlıcakla...

Hiç yorum yok: