21 Nisan 2009 Salı

KRİZ

Olivier Blanchard yani IMF’nin baş ekonomisti buyurmuşlar “Ekonomi 2010’dan sonra düzelir।” Hakim kadına sormuş yaşın kaç diye, “Yirmi dördü birkaç ay geçtim” demiş. Hakim “Kaç ay?” diye ısrarala sorunca “Yüz yirmi dört ay efendim” demiş. Şimdi bu hazrete soran olmuş mu acaba 2010’dan ne kadar sonra düzelir diye. Hoş IMF baş ekonomisti en azından krizi kabul ediyor. Başbakana sorsanız, ya yok diyor yada “Allah’a hamdolsun bizi teğet geçer.” Geçen hafta tüm illerde KESK ve DİSK’in öncülüğünde basın açıklamaları yapıldı. Basın açıklamalarının konusu 29 Kasımda Ankara’da yapılacak olan “İşsizliğe, Yoksulluğa ve Zamlara Karşı Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi”ni duyurmaktı. Basın açıklamasını yaparken dahi içimde bir burukluk bir eksiklik duygusu vardı. Kendi kendime neden bu mitingde Türk Tabipleri Birliği gibi önemli kuruluşlar yok, diyordum. Basın açıklamasının hemen ardından TTB ve daha birçok aydın kuruluş, dernek ve oda desteklerini açıkladılar ve 29 Kasımda Ankara’da olacaklarını ilan ettiler. Bu tavır çok önemli. Çünkü yapılacak olan miting KESK’in veya DİSK’in öznel bir sorunu değil. Başta yoksul halk olmak üzere, çalışanlar, çiftçiler, küçük esnaf dolayısıyla da tüm halkın sorunu. Sorunun kapsayıcılığı ile aynı oranda katılım ve destek olunması çözüme de katkı sunacaktır. Basın açıklamasında dedik ki: “Hükümetin krizi yok sayması, krizi ortadan kaldırmıyor.” Gerçektende özellikle küçük esnaf ve çiftçiler bu krizden önce ciddi bir bunalım içerisinde idiler. Birde üzerine bu karabulut çökünce iş iyice içinden çıkılamaz bir hal aldı. Katılımın fazla olması, desteğin artması çözüme katkı sunacaktır dedik ya “Nasıl sunacak?” diyenler olabilir, açıklayalım. Efendim, daha kriz bize ulaştı mı, ulaşmadı mı diye düşündüğümüz bir anda dahi bir duyduk ki sanayide işten çıkarmalar başlamış. Vestel’den bir günde 1500 işçi işten atılmış. Diğer fabrikalarda ücretsiz izinler ve bölüm kapatmalar. Demek ki sermayedarın ilk tepkisi işçi çıkarmak ve işçi ücretlerine göz dikmek. Oysa üç vardiya çalışılan ve siparişlere yetişemiyoruz mesaiye kalın denilen günlerde işçi alımı yapmak yada işçilere zam yapmak hiç ama akıllarına gelmiyordu. ‘Kar varsa benim, zarar varsa bölüşürüz’ denmektedir. Şimdi yukarda açıkladığımız durum kamu çalışanları için de geçerli. Onlara da hükümet işsizler ordusunu göstererek halinize şükredin demekte. Yörsan’da sırf sendikaya üye oldular diye insanlar işten atılmakta. Tuzlada işçilerin kum torbası muamelesi görmesi dün gibi. Kot kumlama işçileri sessizce ölmekteler. Ülkemizde yaşanan işçi kıyımları. Kamu çalışanlarına reva görülen sefalet ücreti, çiftçilerin ürün ekemez duruma getirilmeleri, sağlığın ve eğitimin paralı hale getirilmesi vb. her türlü sorunun kaynağında hükümetin işveren yanlısı, zengin yanlısı tutumu var. Hükümeti bu tutumundan vazgeçirecek olan da kamu çalışanlarının, işçilerin, işsizlerin, yoksulların, çiftçilerin, öğrencilerin kısacası tüm halkın el ele, omuz omuza aynı alanda bulunması ve tek yürek olmasıdır. Krizi yüreğinde hissedenler. Krizi cüzdanlarında hissedenler. Ölen tersane işçileri için üzülenler. Kot kumlama işçileri için ağlayanlar. Hep birlikte “Bu krizi biz yaratmadık. Krizin bedelini ödemeyeceğiz. Eğer bu kriz finans sektörünün krizi ise faturayı da onlar ödesin” demeliyiz. Bunun için ilk fırsat 29 Kasım’da Ankara Sıhhiye Meydanı’nda olmaktan geçiyor. Biz 28 Kasım saat 23.00 da Manisa Öğretmen evi önünden otobüslerimizle Ankara’ya hareket edeceğiz. Krizin ne zaman biteceğini IMF’nin baş ekonomistleri değil bu ülkenin işçileri, emekçileri yoksulları bilmelidir. 29 Kasım’da bunu kanıtlamanın fırsatı olacaktır. Haydi: “Zamlar Geri Alınsın, Emek ve Demokrasi Programı Hayata Geçirilsin” talebiyle 29 Kasım’da KESK ve DİSK'in çağrısıyla Ankara'da düzenlenecek olan “Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi”ne.

Hiç yorum yok: