8 Aralık 2007 Cumartesi

GOLASTRAN TUTACAK

GOLASTRAN TUTACAK

Elindeki küçük kağıtla oldukça mahcup, ne yapacağını bilemez bir halde kafasını kapıdan uzattığında, duruşundan, vücudunun kendisine direndiğini ve içeri girmek istemediğini zannederdiniz.
-Buyur amca. Denmesiyle geçicide olsa kendine güven duymuş ve içeri girebilmişti.
Elinde tuttuğu kağıdı işaret ederek uzattı.Kenarlarından özensizce koparıldığı belli olan buruşuk çizgili kağıt terden ıslanmış, yazısı çok zor okunur haldeydi. Zorlada olsa okundu. “Golastran tutacak.” Yazının zorda olsa okunması yüzünde derin bir rahatlama sağlamıştı ihtiyar adamın. Ne istediğinin anlaşılacağı ile ilgili bir rahatlamaydı bu.
Ancak sağlık görevlilerinin hiç biri yazının ne anlama geldiğini anlamamışlardı ve kendisi de ne istediğini anlatacak kadar Türkçe bilmiyordu.
Kağıt bir iki kişi tarafından okunduktan sonra, “Sen yanında Türkçe bilen biri ile gel dendi Türkçe.”
Anlayıp anlamadığını anlayacak vakit yoktu ve sırada bekleyen hastalarda homurdanınca sırtı sıvazlandı ve gitmesi gerektiği işaretle anlatıldı.
Yaşlı adamın gidişi ile az önce yaşanan anlaşmazlık, günlük hasta yoğunluğu ve yapılacak işlerin telaşı ile unutuluverdi.
Öğleden sonra hastaların dolaysıyla da işlerin azalması ile biraz oturmaya fırsat bulan sağlık görevlileri masanın üzerinde yaşlı adamdan kalma buruşuk kağıt parçasını gördüler. İçlerinden biri kağıdı diğerlerine göstererek ne yazdığını çözüp çözemediklerini sordu. Kendisi çözmüştü çünkü. Golastran, kolesterol, tutacak da, bakılacak anlamına geliyordu. “Kolesterol bakılacak.” Demek istemişti yaşlı adam.
********************************************************************************************
Orta yaşlı kadın elinde sağlık karnesi ile poliklinik önünde bir süre beklemiş ve numaratörde kendi numarasını görünce içeri girmişti.
Doktor, -Buyurun ne vardı?
-İlaç yazdıracaktım.
Doktorun bu aralar duymayı isteyeceği en son cümle buydu herhalde. Hiç hoşlanmıyordu bu tür isteklerden, şimdi akşamın bu saatinde üstelik birde hasta halde tuttuğu bu nöbette anlatmak zor gelmişti. Böyle bir şey istemeye hakkı olmadığını, tıp fakültesini onun ilaçlarını yazmak için bitirmediğini. Asıl işinin onu muayene ettikten sonra gerekli ilaçları, hangisini uygun görürse, kendisinin yazması gerektiğini.
Ama hem hasta halde nöbet tutmanın hem de bu durumu anlatmanın güçlüğü aklına gelince vazgeçti.
-Ne ilacı yazdıracan?
-Grip ilacı. İşte bu.
Gösterdiği ilaç ağır bir antibiyotikti ve gripte kullanılmazdı. Kaldı ki hastanın grip olup olmadığı da belli değildi. İyice canı sıkılmıştı.
-Bu ilaç grip ilacı değil. dedi.
-Bana bu ilacı dediler.
Kim dedi niye dediyse bu ilaç doğru değildi ve hasta ile anlaşmak gittikçe güçleşiyordu. Son bir çırpınışla.
-İstersen seni muayene edeyim.
-Muayene olmaya hakkım var mı?
-Ne demek tabi ki.
-Ne bilim ben muayene etmiyorsunuz diye düşündüm. Hangi ilacı yazdıracağımı da bilemeyince komşuya sordum. Bu ilacıda komşu söyledi.
Bu konuşmadan sonra doktor hastaya muayene etmeye hakkı olduğunu anlattı ve hasta o gün nöbete kaynanası dahil olmak üzere dört akrabasını muayene ettirmek için getirdi. Onlara şunu söylüyordu “Sağlık ocağındaki doktor hanım muayene ediyor.”
Doktor o nöbetten sonra on yılın üzerindeki hekimlik tecrübesine bir yenisini ekledi.
“Hastalar muayene olma haklarının olduğunu bilmiyor olabilirler.
Sağlıcakla…

Hiç yorum yok: