28 Kasım 2011 Pazartesi

Van-seremos

GSM şirketlerinden birinin reklam sloganı; Hayat …..’a güzel…

Ben bu sloganı şöyle adapte ettim. Hayat gündemde kalabilene güzel…

Gündem nasıl belirleniyor hepimiz biliyoruz. Başbakan bakıyor o hafta tartışılan konulara ve bir seçim yapıyor. Seçtiklerini Salı konuşmasında dillendiriyor. Ancak esas tartışılmasını istediği haberi ya göz yaşları içerisinde yada büyük bir vicdan sahibi edasıyla, kimi zaman şiirlerle tebliğ ediyor kamuoyuna, bizde alıyoruz esas konuyu ve tartışıyoruz.

Diyelim bir konu gündeme oturdu ve başbakan o konunun tartışılmasını istemiyor şöyle buyuruyor; Bu konu gündemimizde yok. Öyle ki bazen bir konuyu bir bakan tarih vererek gündeme taşısa bile, başbakan; Bu konu gündemimize asla gelmemiştir, diyor ve konu oracıkta kapanıveriyor.

İşte böyle.

Başbakanın son vicdan sızlatan gündemi ise Dersim.

Son günlerde gazetelerin köşeleri, televizyonun tartışılan programları internet yorumları hep bu konu üzre...

Açın bakın her kanalda birkaç tarihçi, birkaç araştırmacı; Dersim diyorlar... Biri “bakın enteresan bi şey var” der demez, diğerlerinde “evet o konu öyle” havası... "Çok bilindik şeyler bunlar" der gibi… (Meğer herkes her şeyi biliyormuş ta salağa yatıyormuş…)

...

Gündemdeki konuları belirleyenler hangi gündemleri gözlerden ırak ediyorlar?

İlk aklıma gelenleri sayayım.

Kamu Hastaneleri ticarileşiyor. Sağlık emekçileri ayakta, İstanbul’da uyarı grevleri başladı bile.

Gerze, Hopa, tutuklu milletvekilleri, uzun tutukluluklar, deniz feneri davası, kadına yönelen şiddet ve NÇ davasının Yargıtay da onaylanması, Sivas katliamından aranan(!) sanıkların evinde eceliyle ölüyor olması, Eğitimde ticarileşme, adam kayırmacılık, kadrolaşma ve Van…

...

Van...

Dersim tartışmalarının altında ezilen Van…

Bir ay oldu Van depremi olalı. O günden bu yana beşik gibi sallanmakta Van.

Van’lılar aç ve açıkta…

Van’lılar üşüyor…

Bir Dersim’li olarak elbette bende Dersim olaylarının konuşulmasından yanayım, bende istiyorum yaralar sarılsın, yas tutulsun, hatta özür bile dilensin.

Hem de “gerekirse” nin arkasına gizlenmeden…

Bir Dersim’liyi, Dersim ile vurma hesabı gütmeden…

Ders vermek için değil ders almak için konuşulsun Dersim…

İyi hoşta ya Van?

Orada soğuktan ölen bebeler ne olacak?

Bakın bir ay oldu, dile kolay bir ay…

Öyle doğal gazlı, sobalı, korunaklı evlerde geçen bir aydan bahsetmiyorum, Van’da geçen bir aydan…

Ne farkı var demeyin.

Einstein’in zamanın göreceliği kavramını hatırlayalım.

Hani bir kafe de sevgilinizle sohbet ediyorsanız zamanın nasıl geçtiğine şaştığınızı ama yanan bir sobanın üzerinde bir dakika oturmaya kalktığınızda o bir dakikanın nasıl geçmek bilmediğini…

Hatırladınız mı?

İşte Van’da zaman durmuş durumda, şartlar kötü, hava soğuk, ihtiyaçlar giderilemiyor.

Bakın SES ve TTB’nin yayınladığı Van birinci ay raporunda ne diyor?

“Deprem bölgesine yardım ülke çapında sürmektedir. Yardımlar çadır kentlerde kalanlara gereksinimlere göre kısmen adil şekilde sürmektedir. Ancak Van’da kaldığı söylenen yaklaşık 100.000 kişiden sadece yaklaşık 18.000’i bu dağıtımlardan yararlanmaktadır. Nüfusun geri kalan 83 000’i yer olmaması ya da evlerinden uzaklaşmak istememeleri nedeniyle çadır kentlerde barınamamaktadır. Ancak hem çadır, konteynır vb. barınma hem de beslenme ve diğer gereksinimleri düzenli şekilde sağlanamamaktadır. Halen kışlık giysisi olmayan, düzenli yemeğe ulaşamayan ve temel hijyen gereksinimlerini karşılayamayan çok büyük bir nüfus vardır.”

Bu cümlelerde anlatılanın yanında birde anlatılamayanları düşünün. Hani şairin dediği üzre “kelimelerin kifayetsiz kaldığı anları”…

Soğukta ölen bebekleri…

Çorba alabilmek için elinde tencerelerle bir birini ittiren çocukları…

Ah Van Ahhh…

Depremden sonra evimizden yolladığımız bir koliyle vicdanlarımızı tamir ederek, gündemin altında ezim ezim ezdiğimiz Van…

Dağıldım ve yazıyı bağlayamıyorum. Olsun bu yazıda bırakalım bağlanmadan kalsın, tıpkı Van ve Vanlılar gibi açıkta…

Sağlıcakla…

Hiç yorum yok: