“Gezi’den sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.” Geçen sene
Haziran ayından beri en çok hoşuma giden değerlendirme…
“Gezi’den sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.”
Hiçbir şey, anlamı itibariyle, dışarıda kalan bir olgu yok
anlamındadır.
Gezi yenidir, öncesi, tümüyle eski…
Yani Gezi’den önceki iktidar, eskidir artık.
Muhalefet de…
Geziden önce kurulan dernekler, sendikalar, odalar, arkadaş
ilişkileri, tedavüldeki para, insanın insandan beklentisi, esen yel,
yetiştirilen domates, enerjinin üretim şekli, boş zamanların değerlendirilme
şekli, baharın gelişi, sofradaki ekmeğin paylaşımı ile ilgili değerlendirmeler…
Hepsi eskidir, eskimiştir.
Kimi okurlar, bu değerlendirmelerimi abartılı bulup, son bir
yılda yaşanan seçim vs. gibi birtakım ölçütler koyup, ileri sürdüğüm fikirleri
çürütmeye kalkacaklarsa…
Baştan söyleyeyim, bu refleks de eskidir…
***
Eskimiş bir refleksi kendinize yakıştırmayın.
Çıkın parklara.
Duyumsayın; esen yelin, geçen yıl esenden farklı olduğunu
hissedeceksiniz.
Geçen yıl bu zamanlar park deyince, çekirdek çitlenen,
oturulan; olmadı çay içilen yerler gelirdi aklımıza…
Oysa şimdi, en derin mevzuların, en anlaşılır şekilde
paylaşıldığı forumlara dönüşmedi mi oralar?
Geçen yıl bu zamanlar bir parkın ağaçlarını sökmek bir
belediye için ne anlam ifade ediyordu, şimdi mevzu hangi boyutta?
İnanın…
Ya da ister inanın, ister inanmayın; bu yazdığım köşe yazısı
dahi eskidir…
Eski bir araçtır ve yok olacaktır bir süre sonra bütün bu
gazeteler, köşe yazılar…
Geziden önceydi, bir takım eli kalem tutan insanların
gazetede köşelere konması ve kimi mevzularda ahkâm kesmesi…
Yok…
Artık böyle olmayacak bu…
Artık yeni bir nesil ve yeni bir yaşam filizleniyor; kendi
vahasında...
Kendi iletişim dilini, kendi ahlakını ortaya koyuyor,
kendine ait değer yargılarıyla ölçüp biçiyor yaşamı…
Konuyu 160 karakterde, bilemedin artı 160 ile anlatıyor, uzun
uzun durmuyor üzerinde…
Bazen tek bir fotoğraf karesiyle…
Kiminde ise birkaç kelimelik bir duvar yazısıyla yapıyor
bunu…
“Biber gazı sıkılmasını kınıyorum.” demiyor eskisi gibi, “Biber
gazı oley.” diye ifade ediyor.
Köşe yazısı okumuyor, paylaşılan video 7–8 saniyeyi geçince,
oda videoyu geçiyor.
Alıyor eline cep telefonunu “Çok tatlıyım dimi, diye diye en
radikal eylemi koyuyor ortaya…”
“Allahım çok tatlıyım dimi…”
Büyüksün, demekten başka yapacak bir şey kalmıyor bize…
***
Şimdi bu yazıyı buraya kadar okuduysanız şöyle
diyebilirsiniz: “Sen niye eskide ısrar ediyorsun? Niye tatava yapıyorsun, hala
bu köşeden…”
Cevap veriyorum: Geziden sonrayı hala anlayamadım…
Evet, biliyorum yeni şeyler oluyor, yeni gelişiyor, büyüyor
ve yaşamı güzelleştirme iradesini her gün yeniden üretiyor.
Tam 369 gündür yeniden, yeniden üretiyor, biliyorum…
Tüm bunları görüyor ve hissediyorum.
Ancak a n l a y a m ı y o r u m.
Ama umutsuz de değilim. Anlayamadım diye tukaka etmiyorum Gezi’ye.
Şimdilik çözemedim ama yaşayacak ve öğreneceğim…
Tıpkı bir bebeğin konuşmayı öğrenmesi gibi; suya “bu”
demesi, gezmeye gitmeyi “Atta” da özetlemesi gibi bişey benim durumum…
Evet, Gezi’nin emekleyen, yürüdü yürüyecek bebekleriyiz
hepimiz: birinci yaşımızı kutlayamadık belki ama umudumuz bir yıl daha büyüdü…
Ali İsmail aynı kaldı; 19 unda…
Berkin, Ekmek almakta hala…
Abdocan, Mehmet, Medeni, Ethem, Ahmet ve son olarak aralarına
katılan Uğur…
Gezi parkındalar, tıpkı o resimdeki gibi; Berkin omuzunda Ethem
Abisinin…
Nice yıllara gezi…
Sağlıcakla…