14 Ekim 2010 Perşembe

AYRANIN KÖPÜĞÜ VE KARBONAT

Manisa'dan İstanbul'a giderken Susurluk'ta şöyle bol köpüklü bir bardak ayran içmeden geçilmez.
Bende öyle yaptım bol köpüklü ayran ısmarladım ve içtim. Ancak ayranın köpüğünde bir gariplik bir tatsızlık… Sonradan öğrendim karbonatla köpürtüyorlarmış ayranı. Oysa benim bildiğim ayranın köpüğü içindeki yağdan ileri gelir.
Bir bardağı iki buçuk lira olan ayranın içinde karbonattan ziyade bildiğimiz tadı arayan ben neye uğradığımı şaşırdım. Oysa hiçte ucuz değil verdikleri ayran.
Peki, nedendir bu karbonat hilesine başvurma ihtiyacı?
Lafı ağzımdan aldınız, elbette kar, daha fazla kar. Piyasacı mantığın “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler.” kuralı burada, bizi gelip geçen olarak görmelerinden kaynaklı, işletilmiş, bırakılmış ve yapılmıştır.
Yazıya böyle bir giriş yapmamın esas sebebi iki buçuk lira vererek içtiği ayrandan beklediği doyumu alamamış bir tüketici mızmızlanması değil elbette. Ayranın köpüğüne, dolayısıyla da köpüğün sahteliğine ve ABD'de başlayan krizin köpükle ilişkisine getireceğim konuyu.
Hani şu ABD'de başlayan ve bütün dünyayı dolayısıyla da yurdumuzu sarması beklenen krize…
1929 buhranından bu yana beklenen en büyük krizin bizim ayranın karbonatlı köpüğü ile ne alakası olabilir demeyin, işin püf noktası burada.
Ayranın normal şatlar altında yayıkta uzun süre yayılması sonucu içindeki yağdan mütevellit kabarması ve köpürmesi dolayısıyla da para verip alan veya ikram edilen içicide hoş bir duygu bırakması beklenen ve özlenen bir durumdur. Ancak yol üstü durağı olması hasebiyle işletmeci ayran ikram etmek derdinde olmayıp para kazanmak, Manisa ağzıyla “evine bir topan ekmek götürme” kaygısındadır ve şöyle demektedir.
-Ben, yukarda ifade edilen biçimde bir ayran yapsam ve içenlerde hoş bir tat bıraksam, müşteri memnun olur, yine bana gelir, ama burası yol üstü. Müşteri bir daha ne zaman gelir belli değil.
Hem yine yukarda ifade edildiği biçimde bir ayran yaparsam ayranın maliyeti artar. İçine karbonat koyup köpürttüğümde hem güzel görünür hem de maliyeti düşük olur. Daha fazla para kazanırım “evime bir topan ekmek götürme” dışında “bankaya para yatırma” ve “mülk edinme” işini de aradan çıkarmış olurum.
Bu kafa yapısındaki işletmecinin kısa zamanda biti kanlanınca yanında yöresindeki diğer işletmeciler “acaba nedir nedir?” diye sormaya başlarlar işin sırrını.
Sonra karbonat keşfedilir.
Ardından bir başka üretici et kullanmadan sucuk üretmeyi keşfeder.
Bal üreticisi bal yapımında arıya ihtiyacı ortadan kaldırıcı yöntemler keşfederler vs.
Böyle böyle “bırakırız yaparlar, bırakırız geçerler.”
Bizde yaşanan bu karbonatlıklar işin piri ABD'de olmaz mı? Onlar daha profesyonelce yaparlar işi.
Bu anlatımda ayran gerçek mal ve üretim ekonomisi olsun, köpüğü ise o malın borsadaki değeri. Bu benzetmede doğal olarak köpük ayrandan çıkacak ve esas mal ayran olacaktır. Müşteriye bu köpüklü ayranı satar. Köpük doğası gereği bir süre sonra yok olunca tüketicinin elinde ham ayran kalacak, tüketicide doğal olarak kazıklanmış olacaktır. Bu arada ayranı alan Üsküdar civarını çoktan geçmiş Menhatında keyif yapmakla meşgul olacaktır.
Ancak kafası kardan başka şeye çalışmayan kapitalist mantık ayranı kabartma konusunda bazen terazinin kefesini kaçırır.
Şöyle ki: Önce ev fiyatlarını şişirir sonra banka kredisi ile evleri satar. Tesadüfe bakınız ki evler satıldıktan sonra ev fiyatları aniden düşmeye başlar. İnsanlar panik olur evlerini satar tekrar başa dönülmüş olur. 10-15 yılda bir çok fazla karbonat katılınca zehirlenmeler olur bunun adına da “kriz” denir. İşte ABD'de ki krizin Susurluk'taki ayranın karbonatı ile ilişkisi bu şekildedir.
Ülkemizde de ayran karbonatçıları aynı mantıkla iş yaparlar: Müşteriye bu köpüklü ayranı satar. Köpük doğası gereği bir süre sonra yok olunca tüketicinin elinde ham ayran kalacak, tüketicide doğal olarak kazıklanmış olacaktır.
Bahsedilen kriz bizlerin yarattığı bir kriz olmamakla birlikte, ayranı tüketenler olarak ilk yudumda krizin faturasının bize ödettirildiğini anlamış oluruz ki buna tıp dilinde geçmiş olsun denir.
Bu karbonatlı köpüklenme hemen her şeyde olduğu gibi eğitimde ve sağlıkta da karşımıza çıkar. Örneğin OKS sınavını kaldıran Milli Eğitim Bakanlığı yerine SBS sınavını getirmiş ve aileleri daha fazla dershane bağımlısı haline getirmiştir. Bu yaptığına da “velileri dershanelerden kurtaracağız” adını verebilmişlerdir. Şöyle bir çevrenize bakın dördüncü sınıftan itibaren dershaneye gitmeyen kaç çocuk biliyorsunuz.
Sağlıkta da durum hiç farklı değil. Aile hekimliği uygulaması, Sosyal Sigortalar ve genel Sağlık Sigortası Yasasının yürürlüğe girmesi ile daha iyi anlayacağımız yıkımlar oluşturulmuş ama adına da “herkese sağlık” demekte sakınca görmemişlerdir.
Yazıyı toparlayacak olursak: Bu kadar kriz var, kriz var yaygarasından sonra, karbonatlı ayran niyetine krizin faturasını bize kesecekler, bu çok açık.
İtiraz edilmesi gereken nokta: Ne ayrana karbonat katan nede bu krizi çıkaran bizler (emekçiler yoksullar, köylüler) değiliz, o halde bu krizin faturasını biz ödemeyelim diyebilmektir.
Öyle ya bu bizim yarattığımız bir kriz değil, bu yaklaşan bizi daha fazla yoksullaştırmanın karbonatıdır.
Karbonata dikkat etmek gerekir zira çok karbonat karın ağrısı yapar.
Sağlıcakla...



Not: Bu Yazı 15.10.2008 tarihinde Manisa Yarın Gazetesinde yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok: