3 Ekim 2013 Perşembe

Üç yeteneğe üç EVET…

Diyorum ki şu “yetenek sizsiniz” adlı yarışmaya bende katılayım. Çıkayım Acun Ilıcalı’nın karşısına, ama en çok Acun Ilıcalı’nın karşısına, göstereyim yeteneğimi…
Kim bilir belki üç evet alırım ve öylece uğurlarlar beni.
Hülya Avşar yıldızlı bi evet yapıştırır suratıma ve Eser Yenenler kilomdan bahisle, beni sempatik bulduğunu ancak yeteneğimin de yabana atılmayacağını söyleyerek; bende evet diyorum, deyiverir belki.
Aslında bekliden ziyade kesin.
Yani sanırsam, galiba, kesin!
***
Gelelim yeteneğime…
Efendim sabır taşını çatlatacak bir sabretme yeteneği var bende.
Bakın İstanbul’da Hasan Ferit Gedik dört kurşunla vuruldu ya, ben ne yaptım biliyor musunuz?
Tek yaptığım, bu haberi sosyal medyadan paylaşmak…
Ve bu paylaşımın verdiği cesaret(!)le başladım diğer arkadaşlarımın paylaşımlarını kurcalamaya… Kim paylaşmış, kim paylaşamamış, tuttum çetelesini…
Sonra Hasan Ferit Gedik’in hastane odasına teknisyen kılığında girenlerin videosu düştüğünde ortamlara, sokaklara dökülüp, bağır bağır bağırmadım…
Gencecik bir fidanı kör kurşunlara getirdiler de birde delilleri karartıyorlar, ey ahali diye haykırmadım, sadece sosyal medyadan paylaştım bu videoyu…
Hepsi bu…
***
Sabrın sonu selamettir kavlinden bir halde, Hasan Ferit’in cenazesini taşıyan kelpçeli bir baba eliyle karşı karşıya kaldığım andı. Hasan Ferit’in babasının eliydi bu.
Ve kelepçeliydi…
Gerçeği söylemek gerekirse ki gerekir,  bu resme biraz olsun kahrettim, ama çok değil birkaç dakika sonra ağız dolusu gülebildim mesela, okuduğum bir Bektaşi fıkrasına…
Belki sorun gülüşüm değil, doğrudur insan her durumda gülebilmelidir beğendiği bir fıkraya…
İyi de, aynı ağız doluluğu ile niye ağız dolusu bir küfür savuramaz, genç bir fidanı öldürenlere, katillere?
İşte burada bir yetenek var gibi geliyor bana…
Sabır yeteneği…
***
Ne diyordum yetenekli olduğumdan bahisle; sabırlıyım, dedim değil mi, bence birde korkaklığım eklenmeli buna…
İşte yukarda da yazdım Hasan Ferit’in katillerine bir ağır küfür etmekten bile imtina edişim.
Söyleyin Allah aşkına bu korkaklık değil de nedir?
Bir mahalle düşünün; uyuşturucu kaçakçılarının güpegündüz adam öldürdüğü, öldürülen gence cenaze töreninin çok görüldüğü bir “ötekiler” mahallesi…
Neymiş gergin bekleyiş sürüyormuş…
Neyin bekleyişi?
Hangi Hak razı olur bir mevtanın, hemde gencecik bir delikanlı bedeninin, hak ettiği bir cenaze merasiminden mahrum bırakılmasına?
Ve hangi Halk böyle bir durum ile karşı karşıya iken bu derece suskun kalabilir?
İşte ben dahil bir çok insanın bu durum karşısında hakkıyla bir tepki koyamıyor olmasında; ele alınması, incelenmesi gereken bir korkaklıkta bayağı bir yetenek diyorum ben…
Korkaklık yeteneği…
***
Şimdi diyeceksiniz ki, çıktın yüce jürinin karşısına ve hakkıyla anlatabildin yeteneklerini, öyle ya kimi anlatamayabilir, sen anlattın… Sonra jüri en Hülya haliyle sorsa, dese ki; ikinci turda ne yapacaksın?
İşte ona da hazırlıklıyım.
İkinci turda riyakârlığımla karşınızda olacağım derim.
Bakın açıklayayım. Hasan Ferit’ten bahsediyorduk oradan devam edelim, zira üç gün oldu bedeni buluşamadı toprakla Hasan Ferit’in, Babası kelepçeli geldi oğlunun cenazesine de bir kürek toprak atamadı oğlunun üstüne, yüreğini soğutamadan gitti girdi dama…
İşte o Hasan Ferit konusu, sabah kahvaltı ederken işyerinde bir televizyon kanalınca haber edildiğinde misal, için gürül gürül kan ağlarken, şimdi iş arkadaşların ne düşünür diye vaz geçmişsen tepki koymaktan…
Al sana bundan büyük riyakârlık mı olur?
Bunların hepsi yetenek bence…
Ve bu yetenekler bende var…
Ne dersiniz siz; şimdi bu yazıyı buraya kadar okuma sabrını gösterenler, önemli yetenekler değil mi bunlar?
Siz jüri olsanız verirmiydiniz “Evet”lerinizi…

Sağlıcakla… 

Hiç yorum yok: